Erkan
Elimi yatağın yanındaki komidine atıp telefonu aldım. Saatlerdir öylece tavanı izlemenin verdiği zihinsel yorgunlukla mücadele çerçevesinde bir müzik açmaya karar verdim. Spotify'dan herhangi bir listeye basıp karışık çala bastım ve yerine geri koydum. Müziğin giriş nakaratı kulaklarımı doldururken tekrar tavanı izlemeye başladım.
"Bu zehirin akan seli ben olacağım
Dolacağım ciğerine bu gece."Sağ elimi göğsüme yerleştirip gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapatır kapatmaz zihnime doluşan görüntüler şarkı ile birleşince kemiklerimde bile hissettiğim ruhsal bir acı veriyordu.
"Bu neşenin son günü ben olacağım
Bir daha doğana dek dolunay."18 yaşımdayken yapabileceğim en güzel hatayı yapıp kalbimin sesini dinlememe rağmen korkum katlanarak artıyordu. Ailem, arkadaşlarım, çevrem ve daha nicesi. Hepsi bir bir aklıma dolarken diğer yanda Ali ve daha fazlası ben vardım. Olayı Ali'den ibaret göremiyordum. Bu içimdeki Ali'den daha fazlasıydı, biliyordum. Yeni bir ben vardı içimde. Nasıl kabullenecektim bilmiyordum.
"Keşke uyuyabilsem bugün,
Keşke uyuyabilsem."Kendimi bir nebze tanıyorsam kalbim ve beynim bunu sindirdiği zaman diğerlerine de anlaması için ısrar edecektim. Başım sandığımdan daha çok ağrıyacak, uykusuz geceler git gide artacaktı.
"İçimin bağırtısı yoğun
Zihnimin zaten freni yok."Ayrıca bu süreçte en büyük düşmanımın zihnim olduğunun da farkındaydım. Kendimi ne kadar çabuk dizginlersem o kadar kolay geçecekti bu süreç.
''Yoruldum''
Sonra aniden telefondan yükselen yüksek melodi ile doğruldum. Arayan kişiye baktığımda ekrandaki Ali yazısıyla donup kaldım. Ne diye arıyordu ki? Açıp tedirgince kulağıma götürdüm.
''Erkan!'' Telefonun diğer ucundan gelen derin iç çekmeler ile neye uğradığımı şaşırmıştım.
''Ali? Bir sıkıntı mı var?'' Yatakta toparlanıp, dikleştim. Bir sorun olduğu sesindeki tereddütten bile anlaşılıyordu.
''Be-ben kimi arayacağımı bilemedim?'' Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım.
''Ali ne oldu anlat bana? Hadi.'' Sesi git gide kötüleşiyordu.
''Bize g-gel. Lütfen. Çabuk.'' Cümlesini bitirir bitirmez telefonu indirip üstüme bir hırka aldım ve evden çıktım. Hayatını dağıtırken tereddüt etmediğim gibi toparlanmasına yardımda da tereddüt edemezdim.
****
Evlerimizin yakın olması işime gelmiş hızlı bir yürüme ile yaklaşık beş dakikaya sokaklarının önüne kadar gelmiştim. Sokağa ilk girdiğimde ilerideki kalabalık gözüme çarpmıştı. Gözlerimi kısarak baktım o tarafa. Gürültü tüm mahalleyi kaplasa bile anlamsız bağırışlardan konuyu anlayamıyordum. Sonra Ali'nin annesi çarptı gözüme. Hızlandım iyice. Yanlarına vardığımda aralarından geçip kadının yanına ulaştım.
''Ne oluyor abla?'' Dediğimde gözlerindeki üzüntüyle bana baktı.
''Ali.'' dedi sadece kısık bir sesle. Bu kelime yüzündeki korku ile bütünleşince içimde yaşadığım tarifsiz boşluğu tanımlamaya kelimelerin yetmediğini fark ettim. Bir sonraki kelimesi ile arasında belki saniyeler vardı ama bana o boşluk yaratılış kadar uzun gelmişti. Korkuyor insan, tüm canlılar, tüm evren, tüm düşünceler yok olmuş gibi. Kaybetme korkusu öyle bir sanıcıydı işte. Bu sancılı korkunun doğurdu sonuçları ise çok sonraları fark edecektim.
''Ali ne?'' dedim daha fazla dayanamayarak. Annesi korku ile işaret ettiğinde camdan aşağıyı izleyen Ali'yi fark ettim. Derin bir nefes verdim. Ellerimi yüzüme çıkarıp ovdum. Derince iç çekip arkamdaki kalabalığa döndüm.
''Abi utanmıyor musunuz tek başına yaşayan kadınla kavga etmeye?'' Konuyu bilmesem bile bunu yapmaya haklarının olmadığını biliyordum. Sayısal olarak çoğunlukta olmalarına rağmen eşkiya gibi davranmışlardı.
''Sen karışma. Derdimiz onlarla.'' dedi içlerinden biri.
''Ne derdi abi?'' Elimi kaldırıp sordum. Gözlerini Ali'nin olduğu cama dikip onu işaret etti.
''Bak koçum konuyu bilmiyorsun karışma.'' dedi elini omzuma atıp. Omzumdaki eline baktım. Omzumu çekip iyice yanaştım ona.
''Açıkça söyle ne derdin var abi?'' dedim yine de saygıyla.
''O,'' dedi elini yukarıya kaldırıp. ''O ibne bu mahallede barınamaz.''
''Nasıl?'' dedim garipser bir bakışla. Burada kastettiğim elbet nasıl öğrendikleriydi.
''Duydun işte o ibne burada barınamaz. Siktir olup gitsinler.'' İç çekip Nebahat ablayı geriye çektim biraz.
''Kadının yanında ayıp ayıp.'' diye uyardım. Ne yapacağımı bilemez halde dikiliyordum karşılarında. Arkamı dönüp Nebahat ablaya baktım. Yanına doğru gidip kulağına eğildim. ''Abla yukarıya git. Hadi. Ali sakın çıkmasın. Sakın. Kilitle kapıyı.'' Diye uyardım. İtiraz edecek gibi olduysa da direttim.
Arkamdaki homurtuları görmezden gelmeye çalışarak babamın numarasını tuşladım. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı. ''Baba bir şey sorma, yanına rütbeli arkadaşlarından birkaçını alıp Ali'lerin eve doğru gelir misin?'' Kısaca biten konuşmanın ardından Ali'den gelen mesaja gözüm kaydı. Hızlıca okudum.
Ali: Birisi bakkal Cemal'a arayıp söylemiş.
Ali: Dikkatli ol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Fiksi RemajaYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.