Ali
“Ölüm haktır, sevgi ise baki. Bu sebepledir ki, sevgime tutunuyorum. Beni tepetaklak etse bile tutunacak bir direğim olduğunu biliyorum.”
Gözlerimi yazdığı satırlara dikip ona çevirdim. Parmakları hafiften titriyor, gözlerini ise hafifçe kısıyordu. Yazı yazarken farkında olmadan yaptığı bir alışkanlığıydı bu. Elini defterden çekene dek düşünürken öne uzattığı dudaklarını kafamı yasladığım sıradan izledim.
"Yıllarla büyütmek her dakikayı,
İnmek seninle derinlerine aşkın,
Öpülen bütün nimetler içinde,
En güzeli senin dudakların.."Onun duyabileceği bir tonda mırıldandım. Yüzüme bakmadan, yazdığı edebiyat ödevine bakarak gülümsedi.
"Ümit Yaşar Oğuzcan." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Bu kadar yıldır onu tanımama rağmen hiç bilmediğim yönlerini keşfediyordum.
"Babam almıştı kitabını anneme. Oradan biliyorum." diye yarım ağız mırıldandı. Ağzımı açacakken ne kadar anlamsız olduğunu anlayıp geri kapattım.
"Yanlış anlama benim için şiir de sen, şair de sen. Ama arada bir kültürlenmek için karıştırıyorum kitapları işte." Derin bir memnuniyet ile ona baktım. Ortamdaki gerginliği dağıtmıştı. Sadece elimi uzatıp ensesine koydum. Bir süre oradaki minik tüyleri ve saç diplerini okşadım.
"Ihmmm haklısın Ali.. Ben de ensesini severdim." diye mırıldandı arkadan biri. Elimi durdurdum ve sadece orada beklettim. Kafamı kaldırmadan bu sesin sahibini hatırlamaya çalışmıştım, Ceyda...
Umrumda değildi, klasik Ceyda diye düşündüm. "Önüne bak, sürtük!" Sibel içeriye girmesiyle beraber Ceyda'ya bağırmıştı. Cidden kaos çekecek halde değildim. Başım sıramda Erkan'ı izlemeye devam ettim. O ise yerine oturan Sibel'e bakmaya başlamıştı.
"Dalaşma şununla." diye söylendi ona karşı.
"Ona sen yüz verdin zamanında." diye sertçe karşılık verdi Sibel. Her ne kadar unutmuş gibi yapsak bile mazinin aramızda ve özellikle akıllarımızda hep bir probleme yol açacağını çok iyi biliyordum.
"Neyin var senin?" Kaşlarını çatarken elini ona uzatıp sordu. Aralarındaki şeye karışmamaya karar verdim. Sibel birden iç çekip bize doğru eğildi. Omzumu biraz geri çekip gözümü ona diktim. Arkadaki sıradan kafasını aramıza uzatmıştı.
"Bilmiyorum. Okuldakiler sürekli dengesiz ve saçma ilişkinizi yorumluyor. Erkan'ın eski hallerini falan. Kızlar konuşurken biraz doldum sanırım." diye hızlıca açıkladı kendini.
"Haklısın, haklılar." Erkan söylendiğinde tek kelime etmedim. Hepimiz haklı olduklarının farkındaydık. En azından ilişkimizi derinden bilmeyen birinin ne denli haklı olduğunun farkındaydık.
"Ali?" diye bir ses duyduğumda kafamı hızla sıradan kaldırdım. Sınıfın kapısının önünde sarışın bir çocuk duruyordu. Yüzünde utangaç bir gülümseme ile bana bakıyordu. Kaşlarımı kaldırıp soru sorar gibi ona baktığımda sessizce beni izliyordu.
"Efendim?" dedim ona doğru. "Konuşabilir miyiz?" Kaşlarımı kaldırıp Erkan'a döndüğümde o da gözlerini bana dikmişti. "Git bakalım." dedi omuzlarını silkerken. Yavaşça ayağa kalkıp onun yanına gittim. Beni beklemeden dışarı çıktığında onu takip ettim. Sınıfın kapısının yanında durdu.
"Dinliyorum." dedim basitçe. Gözlerime baktıktan sonra etrafı taradı. Birkaç kişinin bizi izlediğini görmüş olacak ki bana onları işaret etti. O tarafa bakıp önüme döndüm. "Alışkınım." dedim ona. "Ben değilim." dedi fısıltı ile. Ben konuya girmesini beklerken aklına bir fikir gelmiş gibi bana baktı parlak bir gülümseme ile.
"9-D dersi boş diye eve gitmişti. Orada konuşsak? Hem daha rahat konuşabilirim." dediğinde kafa salladım."Anlat işte. Dinliyorum." dedim reddeder bir biçimde. Yüzü düştüğünde sessizce bekledi. "İyi peki, tamam." deyip yürümeye başladım. Zaten bu koridorda olan sınıfa girdiğimde o da arkamdan girdi. Öğretmen masasının önüne kadar gidip yaslandığımda sınıfı inceliyordum. "Bahçeye bakış açısı çok iyi." diye geçirdim içimden. O sırada tiz bir çığlık duydum. Kulaklarımı tıkamak için refleksif olarak ellerimi yukarıya çıkardığımda gözümü kapının oradaki çocuğa diktim. Bağırarak ağlamaya başlamıştı.
Kulaklarım bağırtıya alıştığında ellerimi önümde kaldırıp ona doğru yaklaştım. "N'oluyor?" diyebildim sadece. Şaşkınlığım dilimi bağlayacak kadar büyümüştü. Aniden kendine vurmaya başladığında ağzım açık geri çekildim. Yaşadığım şok tarif edilemeyecek kadar büyüyordu. Neden ve nasıl sorusunu soramayacak kadar beynim kitlenmişti. Kelimeleri seçemiyor sadece arada bir ona yaklaşmaya çalışıyor ve engellemek için attığım her adımda, saldırgan tavırları sebebi ile geri çekilmek durumunda kalıyordum.
"Yapma!" diyebildim birkaç saniye sonra. Olay o kadar hızlı gelişiyordu ki, hareketlerini düşünecek vakit bulamıyordum. Ve işte çığlıkları gitgide artarken kapının ardından büyük gürültüler gelmeye başlamıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek çocuğa yaklaştım. Kollarını tutup susması için yalvarmaya başladım.
"Bak lütfen sus, konuşalım. Derdini çözelim!" Yalvardığımda susmayınca elimi ağzına götürdüm. Bu sırada sınıfın kapısı büyük bir gürültü ile açılmıştı. Karşımda nöbetçi olduğu boynundaki karttan belli olan hoca ve ardından bir sürü öğrenci... Herkes bize bakarken elimde hissettiğim acı ile inleyerek elimi kaçırdım.
"Kurtarın beni! Taciz ediyor." diye bağırdığında sadece ona baktım. Kelimeler benim için bitmişti.
Bir insan neden iftira atmaya ihtiyaç duyar ki?
Sadece kötü olduğu için mi? Bir insan neden kötü olurdu ki?****
Sizce nasıl gidiyor, bilemiyorum bir şeyler gidemiyor gibi hissediyorum. Önerileriniz beni geliştirir. Unutmayın...
Reklam: Aranızda Louis Tomlinson ve Harry Styles (Larry Stylinson -boy×boy-) shipleyen varsa yeni bir kurgu yayımladım. Oy verip, yorum yaparak destek olabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Ghosts • boy×boy
Fiksi RemajaYarım dolu bardakta yüzen iki hayalet, tek bedende iki ruh.