4. Bölüm: "Sizin aile para sıçıyor galiba?"

622 39 19
                                    

Doğukan'ı tanımak amacıyla yine komiklikten uzak bir bölüm oldu bu. Bir sonraki bölümü de atlatalım, söz düzelecek :p Bir de bölümlerin uzunluğu hakkında bana biraz akıl verebilirseniz iyi olur çünkü ne zaman bitireceğimi şaşırıyorum. İyi okumalar :)

Doğukan yavaş adımlarla önden ilerlerken bende onu takip ediyordum. Aslına bakarsanız arkadan yürümeyi hiç sevmem ama neden şimdi bu gıcığın bana rehberlik yapmasına izin veriyorum bilmiyorum.

Bilmiyordum ki...

Sürekli baktığım yeri fark edince eureka diye bağırma isteğiyle dolan dilimi tuttum. Ben iki saattir çocuğun arkasını ve sırt kaslarını dikizliyormuşum ya?!

Yalnız dikizlenmeyecek gibi değildi arkadaşlar, orada bir anlaşalım. Çok şirin bir poposu vardı. Kollarından ve gövdesinden bahsetmiyorum bile. İyi kas yapmış hayvan. Hayır o değil,  birde simsiyah giyinmiş böyle. Siyah giymek ayrıcalıktır lan. Üstündeki tişört yüzünden utanmasam aşık olacağım. Tişörte göre adamın müzik zevki de güzel, kasları da, poposu da, eh yüzünün de kusursuz olduğunu düşünürsek-

Hayır.

Hayır hayır hayır hayır hayır.

Bu olmadı değil mi?

Doğukan onun arkasını incelediğimi görüp sırıtmadı, değil mi?

Az önce olan sadece ufak bir uyarıydı, aslında öyle bir şey olmadı. Beni uyardın değil mi Allah'ım?

Ben keşke sihirli güçlerim olsaydı da "zamaaan geriye aksııııın! diye bağırabilseydim diye düşünürken Doğukan yan tarafıma geçti. "Yanından yürüyeyim de bakama. Pis sapık."

Tabii ki kavgacı ruhum bunun altında kalmadı ve konuştum.

"Ne bakacağım be, bir kere senin götün yere çok yakın. Anneannem götü yere yakın insandan korkulur derdi. Sevmem ben öyle."

Bunları der demez kavgacı ruhumun ağzına kürekle vurmak istedim. O nasıl bir mantık Beren? Bir bu eksikti. Artık Doğukan beni, herkesin arkasını inceleyen ve sınıflandıran biri olarak görüyor. Hayır, bir daha görüşmeyecek olsak umrumda olmayacak ama abime beraber tedavi görecekler dedi Ahver.

"Sen öyle diyorsan," dedi ve sırıttı. Bilirim ben bu sırıtmayı, Ebrar'ın odadan çıkarken yaptığı ve 7/24 takındığı sırıtması bu.

Çocuğun fizik de maşallah, ne götü ne yere yakın olması berocan? Of anneanne.

"Ne istersin?" deyince kendime geldim.  Çoktan kantine gelmiştik bile.

Görevliye döndüm ve "bir ice tea şeftali alayım ben," dedim onu takmayarak.

"İki ice tea şeftali abi."

Parayı çıkarıp verince de hiç takmadım. Banane olum çok meraklıysa ödesin, kendi mallığı. Ooo berocan reyiz bugün üç lira kârda.

Doğukan'ı arkamda bırakıp içeceğimle masalara ilerledim. Bulduğum en iyi masaya çöktüm ve Doğukan da karşıma geçip mırıldandı.

"Bir de bana diyor. Asıl senin götün yere yakın."

Zönk? Yavşağa bak lan oha. Ayrıca benim götüm yere yakın felan değil, 1.76 boyum var. Göteleğe bak.

Tabii yine de ağzımı açıp bu düşüncelerimi dile getiremedim. Tek yapabildiğim suçlayan bakışlardı.

"Ne var, sen bakıyorsun bir şey olmuyor da ben bakınca mı ayıp oluyor?"

Ve evet, kendimi savunacak cümleler gelmiyordu aklıma. İki ucu boklu değnek dedikleri bu olsa gerek.

"Tamam tamam, bir şey demedim. Hem kızardın hem de sustun." dedi ve içeceğinden bir yudum aldı. Bira içer gibi kafasına dikiyordu hayvan. Bir ara efkarlıyım ulan diye bağırmasını beklemedim değil. "Hangi okula gidiyorsun?"

Okulumun adını söyledim ve onunkini sordum.

"Evde eğitim görüyorum ben," dedi.

"Nasıl yani, özel öğretmen durumları mı?"

"Evet. Temel dersler ve birkaç ek ders."

"Birkaç ek ders?"

"Birkaç ek ders işte," dedi umursamaz bir tavırla. Söylemesi için bakışlarımla zorladım, sonunda gülerek pes etti.

Ve ben iki tane fazladan, fuzuli ders alıyordur diye düşünürken sıraladı:

"Latince, Fransızca, üst düzey edebiyat, binicilik ve üç tane de müzik aleti."

Sizin aile para sıçıyor galiba?

"Üst düzey edebiyat?" diye sordum. Edebiyatı severdim ama Doğukan'da hiç öyle bir tip yoktu. Ayrıca aklım hala ailesinin para sıçtığı konusunda takılı kalmıştı.

"Edebiyat ama daha çok felsefe ağırlıklı. Küçüklüğümden beri şiire merakım var o yüzden böyle bir ders almak istedim."

"Peki üç müzik aleti?"

"Piyano, bas gitar ve bateri. Piyano annemin zoruyla, yoksa ben gitarımla çok mutluyum."

Gülümsedim. Bas gitar çalabilmek her zaman hayalimdi ama öğrenmeye üşeniyordum. Hayatımın özeti..

"Latince ve Fransızca dedin. İyi konuşabiliyor musun?"

"İdare eder. İngilizceyi tamamladıktan sonra onlara geçiş yaptım ama aynı anda öğrendiğim için durumun içinden çıkamıyorum."

Pöf. Oldu mu bu şimdi? Latince ve Fransızca çekti canım. En son bir kitapta okumuştum nasıl diller olduğunu ve hayran kalmıştım. Bir iki kelime de Latince konuşabiliyordum.Laf olsun diye söylemiyorum yalnız, tam iki kelimelik Latincem var.

"Eee hep benden mi bahsedeceğiz?"

"Ne söylememi bekliyorsun? Klasik bir genç kızım işte," dedim ama hayır, klasik bir genç kız felan değildim. Kendimi o süslenmek için saatlerini harcayan, bakım yaptıran, erkeklere tapan ve en ufak bir şeye kırılan bireylerle aynı keseye koyamazdım.

"Bence değilsin," dedi Doğukan parmaklarıyla oynayarak. Utandığından değil yanlış anlamayın yani, sadece sıkılmıştı.

"Kabul, değilim. Umursamaz, müzikle kafa bulan, makyaj nedir bilmeyen ve dibine kadar pasaklı olan bir manyağım."

Sırıttı. "Belli oluyor. Müzik zevkin iyi mi bari pasaklı?"

Ve sohbetimiz böyle başladı.

Geldik bir bölümün daha sonuna. Bölümü okuduğunuz ve oy verdiğiniz için (aslında yazar burada ricada bulunuyor) teşekkür ediyorum :p

Dediğim gibi bana bölüm uzunluğu hakkında yardımcı olursanız çok sevinirim. Yeni bölümü yazar yazmaz koyacağım. Her türlü fikrinizi de belirtin lütfen. Görüşmek üzere :d

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin