23: "Küçücük bir şey?"

277 31 40
                                    

Geciktiğim için çok özür dilerim ama sınavlar çok zorladı, elimde değildi. Beklediği için teşekkür ediyorum herkese. Telafi adına 5 yerine 7 sayfa yazdım bu arada sjdskjd. Multimedya şimdilik yok ama gelecek bölümlerde bütün karakterlerin olduğu bir dosya koymaya çalışacağım. Keyifli okumalar---

"Gelmesek olmaz mı anne?" dedim cevabını bildiğim soruyu sorarak.

"Beren, öncelikle bana bağırma," dedi annem sakin ses tonuyla. Ama elimde değildi ki; öküz kafalı Doğukan yine dudağıma yapışmıştı ve bu sefer kafamdan bastırıp çekilmeme izin vermemişti. Tam ondan ayrılıp, suratına ushiro geri* basacakken annem aramış ve yanımıza gel diye tutturmuştu. Filiz Teyze ve Burak malıyla kafedelermiş, Doğukan'dan konu açılmış, hayatımın en önemli yıllarını beraber geçireceğim kişiyi görmek zorundalarmış.. Ne büyüttüler be!

Sakinlikle cevap veren annemin yerini bir canavar alırken annem o mükemmel ses tonunu bozup, bağırarak cevap verdi. "..Ve hemen buraya gel!"

Bıkkınlıkla tamam kelimesini mırıldandıktan sonra telefonu kapatıp Doğukan'a döndüm. Tam gitmemiz gerektiğini söyleyecekken, Ebrar konuştu. "Benim eve gitmem lazım, tavşanım ölmüş."

Saçmalamasını yüzüne vuracakken Atilla izin vermeyerek devam etti. "Benim de evim yanmış, gitsem iyi olacak galiba."

Yan gözle sırıtan Doğukan'ı görmem iyice sinirlerimi bozsa da ona pas vermeyerek söze giriştim. "Ebrar. Tavşan tek sevmediğin, hatta nefret ettiğin hayvan. Ve..." Atilla'ya döndüm. "...senin bir evin bile yok!"

Atilla alınmış gibi elini göğsünün üstüne koydu ve hayret içinde gibi duran, yapmacık bir tavırla konuştu. "Evim yok diye beni aşağılıyor musun?" Şaşkın ifadesini değiştirdi ve elini havada savurdu. "Bu kadar. Ben gidiyorum." Ve arkasını dönüp gitti.

Ebrar'a döndüğümde onun da gidiyor olduğunu gördüm. "Gideceğim ve bir tavşan alacağım. Görürsün sen."

Ağzım açık arkalarından bakakaldım. Amerikan filmlerindeki havayla konuşmuş ve dönüp gitmiş, bundan da kötüsü beni yanımdaki malla yalnız bırakmışlardı.

Doğukan'a döndüğümde yine sırıtıyordu. Tabii o otuz iki düş gülümsemenin üstüne bir de dilini dudaklarının üstünde gezdirince daha da çılgına döndüm. Sinirlenince baştan aşağı kırmızı olan çizgifilm karakterleri gibiydim şu an, her an elimden bir kaza çıkabilirdi.

Bu yetkiye dayanarak, Doğukan'ın en sevmediği şeyi yaptım: birkaç gün öncesinde olduğu gibi tırnağımla kolunu boydan boya çizdim ve siktir diye inlemesini zevkle dinledim.

*********

"Geldik."

Göz devirdim. "Görüyorum, yolu ben tarif ettim zaten."

"İn o zaman."

Arabadan indim ve Doğukan'ın yanıma gelmesini bekledim. "Ya biz ne güzel yiyişiyorduk, nereden çıktı bu?"

Abimden aldığım darbelerden feyz alarak Doğukan'a vurdum ve kafeye giriş yaptık. Hala yaşadıklarımın şoku üzerimde olduğu için -gerçi bu kaçıncı diyebilirsiniz ama her seferinde de dünyamın çalkalandığı bir gerçek- hala kendimi iyi hissetmiyordum. Burak sataşsa, annemle Filiz Teyze bana karşı ittifak kursalar, veya Doğukan imalı konuşmaya devam etse kötü şeyler olabilirdi. Bu yüzden merdivenlerden çıkarken Doğukan'ı uyarma ihtiyacı duydum.

"Doğukan?"

"Efendim ihtıraslı aşkım?"

Başlıyoruz..

"Yola çıkmadan önce-"

Doğukan'ın elime değen eliyle irkildim. Gözlerim ellerimize giderken yürümeyi unutmuştum. Nereden çıkmıştı bu? Buz gibi olan ellerim terliyordu.

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin