25: "İlacım yanımda yoktu."

294 30 12
                                    


Gecikme için çok çok özür diliyorum, önceki bölümde hiç açıklama eklemediğimi fark etmişsinizdir. Aslında ben iki hafta kadar ara vermek zorunda olduğumu uzun uzun açıklamıştım ama telefondan eklediğim için nasıl olduysa hikâyenin birkaç bölümü, açıklama yaptığım yerler felan hep silinmiş. Önceki bölüm kadar önemli bir bölüm olmadığından, aceleyle yazdığım için kötü olduğundan da bahsetmiştim ama yazdığım hiçbir şey gözükmüyor nedense. Bu bölümü hemen ekliyorum ama hafta sonunda bir yeni bölüm daha eklemeye çalışacağım. Birinci sınavlar biteli iki gün oldu ama ikinci sınavlarım Salı günü tekrar başlıyor, elimde değil. Hikâyeye baktığımda ise şu an için hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor, önceki bölümü birinci bölümden beri planlamıştım ve yazmaya başlarken çok heyecanlanmıştım ama aynı güne iki sınavım olduğu için bok oldu. Anlayışınız ve beklemeniz için teşekkür ederim, iyi okumalar..

*Medya: İsimleriyle birkaç karakter ekledim. Atilla, Doğukan ve diğer kişileri de bulduktan sonra tekrar üzerine ekleyip paylaşacağım :d

"Neden anlatmıyorsun?" diyerek buzdolabından malzemeleri çıkarttım.

Eve geldiğimde tüm konuları geçiştirmiş ve sorun olmadığını söylemiştim. Ne kadar şaşırsalar da üstüme gitmemek amacıyla susmuş ve bir şey dememişlerdi. Ama Can'a durumunu sorduğumda Seren'le kavga ettiğinden felan söz açmıştı. Lakin anlatmıyordu, elimdeki bıçağı eline geçirmemek için nedenler aramama sebep oluyordu. (Bknz: eller her yerde.)

"Kafan dağınıktır zaten şimdi, bırak beni boş ver." Dedi sandalyeye çömerek. Ben ise açlığımı gidermek için nefis yemekler yapıyordum. Daha önce mükemmel bir aşçı olduğumu söylemiş miydim? Söylememiştim çünkü değilim. Şu an yapmaya çalıştığım şey de tosttu zaten.

Sucuğu dilim kavramından alakasız, saçma sapan şeylere dönüştürerek keserken tekrar ısrar etmeye koyuldum. "Anlat işte, sen böyle davranınca sinirim bozuluyor."

Birkaç tane daha üçgen, kare, yamuk, beşgen gibi dilimler kestim ve hala cevap vermeyen abime döndüm. Elindeki telefonuna bakarak gülüyordu. Yalnız o kadar piç bir gülümsemeydi ki, Doğukan'ı böyle hayal etmeme sebep oldu. Ve bu hayale karşı olan tek tepkim "ıy"dı. (Bknz: Doğukan her yerde.)

"Neden bana cevap vermiyorsun ve telefona bakıp benim bilmediğim bir şeye gülüyorsun?" Kestiğim sucuklardan bir tanesini elime aldım ve diğer elimdeki bıçağı da Can'a doğrulttum. "Seni bundan esinlenerek keseyim mi şimdi?"

Can ilk önce bir afallasa da sonra tekrar aynı gülümsemeyi yaptı. Elindeki telefonu sallayarak bana gösterdi. "Gönlünü aldım."

Bu saçmalığa karşı, arkadaşlarıma Snapchat'te fotoğrafını attığım saçma yüz ifadelerinden yaptım. Can ise ayağa kalkıp yanağımdan makas aldı ve merdivenlerden çıkarken bağırdı. "Buluşacağız. Ebrar'ı çağır dışarı çıkın ya da evde kalın. Yalnız olmanı tavsiye etmiyorum, ölebilirsin."

Görmeyeceğini bildiğim halde göz devirdim ve saate baktım. 1'e geliyordu. Eğitimin iptal olmasıyla öküz gibi götümü devirip yatan ben, bugün için hiçbir şey düşünmemiştim ama evde tek başıma olmak da canımı sıkacaktı. Annem işyerinde, babam işyerinde, Can buluşmaya gidiyor ve asosyal ben hala evdeyim. Şaşırtıcı değil.

Tostumu yerken Can evden çıkıyor ve beni tembihliyordu ama ben Doğukan'ın tweetlerini okuduğum için onu duymuyordum. Can evden çıkınca da direk Ebrar'ı aramaya koyuldum.

Yarım saat sonra ise Ebrar bizdeydi ve film izliyorduk. Fakat gülmek için açtığımız komedi filmi o kadar iğrenç esprilerle doluydu ki, ağlatıyordu. İki saatin sonunda benden daha da kötü espriler yapan insanları kazanmıştım. İçler acısıydı.

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin