6. Bölüm: "Hayır Ebrar sen yönetmen değilsin..."

604 36 45
                                    

İyi okumalar..

Yatakta uzanarak How I Met Your Mother izliyordum, bozuk olan moralimden eser yoktu. Son birkaç saat içinde yaşadıklarım fazla gelmişti ama bir yandan da iyiydim, önemsenmek iyi hissettiriyordu. İsterseniz psikopat deyin ama Can'ı salya sümük görünce içten içe sevinmiştim. Bu olayın iyi tarafıydı, içime attıklarımı sonunda kusmuştum. Bunun bir gün olacağı aşikârdı.

Saçma olan taraflar da yok değildi; mesela Doğukan'a hastalığımın sadece "bazen" zorladığını söylemiş ve hemen sonrasında bu konu hakkında olay çıkarmıştım. Utanç iliklerime kadar işliyordu. Bir dahaki görüşmemizde yüzüne nasıl bakarım, hiç bilmiyordum. Ve evet, tedavi boyunca -ki tedavi süreci 2 ila 7 seneye kadar çıkabiliyormuş- hep beraber olacaktık.

Abimle hastaneden çıktıktan sonra hemen arabaya binmiş ve bir kafeye gitmiştik. Ahver'in kırk dakika boyunca anlattıklarını üç cümleyle özetlemişti:

Bundan sonra o yavşakla tedavi göreceksin. (Ayrıca Doğukan'ın adını bildiğinden emin değildim çünkü mevzu bahis o olduğunda hep aynı sıfatı kullanıyordu.)

Okulu bırakıp evde eğitim görmeye başlayacaksın.

Derslerini aksatmak gibi bir şansın yok ama dünyanın merkezine tedaviyi yerleştireceksin.

Kırk dakikada konuştukları daha çok şey olmalıydı ve eminim Can hiçbirini anlamamıştı. Bir edebiyatsever olarak ben bile zar zor anlıyordum Ahver'i. Can ise edebiyattan gram haz etmez ve hatta iğrenirdi, zaten makine mühendisi olmaya çalışıyordu. Çok şey kaçırdığının farkında olmadığını defalarca söyledim ama Beren kim ki zaten.

Neyse işte, söylediği cümlelerin bana kazandırdığı anlam da çok önemli değildi. Zaten okulda konuştuğum birkaç kişi vardı ve onları da gereksiz görüyordum. Ebrar'la okullarımız aynı olsaydı sorun çıkarmam olasıydı ama değildi işte. Bu yüzden her zamanki gibi yanımdaki sandalyeyle oturdu ve -ciddi bir aksanla- destek oldu.

Kimkio ve Mert'in kapıştığı Molfix reklamını izlerken Can birden içeri daldı. Ama bu sefer hakkını yemeyelim, açmadan önce tekmeleriyle haber verdi. Evet, diğer insanlar parmaklarıyla yavaşça tıklatırken Can art arda üç kere tekme atıyor. Benim dağdan gelmiş abimi yargılamayın lütfen, bu onun için büyük bir ilerleme.

"Benim biricik, güzeller güzeli, canım kardeşim ne yapıyormuş böyle?" televizyon ekranına bakıp geri bana döndü. "Molfix reklamı mı izliyorsun? Aman aman, iyi, ne güzel, izle bakalım." Yapmacık davranışlarında resmen sınır tanımadı arkadaş.

Yine de onu önemsemedim ve salağa yattım. "Benimle How I Met Your Mother seyreder misin? Tek başıma çok sıkılıyorum," dedim ve alt dudağımı sarkıttım. Bana bir öpücük gönderip yanıma oturdu. Can? Öpücük göndermek?

Yattığım yerden doğruldum ve yana kaydım. "İbne olduğunu mu söylemeye geldin? Biliyordum zaten." dedim televizyondan gözümü ayırmayarak. Hala reklam seyrediyordum. Bu arada, söylemeden geçemeyeceğim; Adriana Lima evde veet ağda bantlarıyla bacağını alıyor öyle mi? Kimi kandırıyorlar?

"Yine ne mal mal konuşuyorsun lan sen?"

Hollywood effect misali, kafamı yavaş yavaş yanımda oturan abime çevirdim. Tabii yüzümü görmesiyle gülümsemesi ve uzanıp yanağımı öpmesi bir oldu.

Tamam, bu son damlaydı.

"Ne istiyorsun?"

Görmeliydiniz, yüzündeki yapmacık ifadenin yerini aciz ifadeye bırakması saniye bile sürmedi. "Beren bak söyleyeceğim ama kimseye söylemek yok, tamam mı?"

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin