15: "Hay ablana sıçayım Doğukan!"

445 33 54
                                    

Kimden: Doğukan

Uyandırma servisimi mi tercih edersin yoksa kapıyı açacak mısın?

Gözlerimi devirdim ve cevabımı yazdım.

Sana da günaydın.

Kapıyı açmak için aşağıya inerken ev halkını selamladım. Annem ve babam yemek masasında oturmuş gazetelerini okuyorlardı.

Filmlerdeki rol yapamayan küçük çocukların, yapmacık neşesiyle sekerek yanlarına gittim. "Günaydın anne. Günizmir baba." Dramatik bir şekilde söyledikten sonra mutfaktan çıktım.

Can ise aptal kutusuna kilitlenmişti. Salonun önünden geçerken durdum ve tekrar, dramatik sesimle konuştum. "Sana bile günaydın Cancan." Ellerimi iki yanda açıp havaya kaldırdım. "HERKESE GÜNAYDIN! EVRENE GÜNAYDIN!" Tepki bile vermemişti ama ben sabah sabah baya havaya girmiştim. Vermezse vermesin aman be, bana ne. Onu önemsemeyerek kapıyı açmak için tekrar yürüdü-Bir dakika.

Ama Can evde?

Kapıda da bir adet Doğukan var?

Koşarak kapıya ulaştım ve açtım. Can'ın evden çıkmasına az kalmıştı ve hemen uzaklaşmalıydık.

Kapıyı açtığımda Doğukan elindeki telefonla uğraşıyordu. "Bende tam seni ara-" Kolundan sert ve hızlıca tutup bahçeye sürükledim. "Bu ne şimdi fantezi mi yapıyoruz?" diye sırıttı. Çok konuşuyordu.

Elimle ağzını kapattım ve fısıldadım. "Can evde."

Sırıtması yüzünden silinirken hala sürüklüyordum. Sonunda çimenle kaplı zeminde durduk ve konuştum. "Plan bul, götümün zengin ve yakışıklı afeti." Twitter'da yazdığı şeylere gönderme yapıyordum. Evet, çok zekiyim.

Bir dakika, ben dün yaşadıklarımızı da hemen unutmuştum. Kafama sıçayım! Her şeyi nasıl unutabiliyordum böyle? Bundan da beter olan kısma geliyorum: hatırlatan neydi? Cevap veriyorum, Doğukan'ın dudaklarımda olan gözleri.

Gereğinden fazla yakındık, öyle ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Şöyle bir baktığımda ise Doğukan'la bu yakınlaşma seanslarımızın gittikçe arttığını ve samimileştiğini gördüm. İlk karşılaştığımızda sadece bir göz teması edinmişken sonrasında tüm gaz devam etmiştik; kantinde biraz daha, çıktığımızda oturduğumuz bankta biraz daha, Can'la tartıştığımda destek olurcasına omzumu kavramasında biraz daha, beraber eğitim görebileceğimizi söylediğimde sarılışı sayesinde biraz daha, dün biraz daha ve bugün de... Neydi bu işin sonu?

O hala dudaklarıma bakarken bende onun gözlerine bakıyordum; korku tüm bedenimi sarmıştı. Anlam veremediğim bir histi bu.

Fakat buraya bakan bir pencere var! Salonda! Can'ın olduğu yerde!

Ben bu anı bozmaya çalışırken Doğukan hiç yardımcı olmuyordu. Can'ı felan da unuttuğuna emindim. Çünkü dudaklarımızı birleştirmek adına hareketler yapıyordu. Yine mi dudağıma ulaşmaya çalışarak eğileceksin? Hayır hayır hayır hayır hayır.

O yüzüme doğru eğilirken bende gözlerimi dudağına çevirmiştim. Ama bu olmamalıydı, sırf yakışıklı olduğu için henüz aşk adına bir şey hissetmediğim çocuğu öpemezdim. Her ne kadar içimde büyük bir sürtük yatsa da böyle bir şey yapamazdım.

Milimler kapanmak üzereyken fısıldadım. "Can kafasını çevirdiği saniye bittiğimizin resmi olur, biliyorsun değil mi?"

"Aslında..." dedi benim gibi fısıldayarak. Güçlükle duyuyordum. "Umrumda değil. Şu an umrumda olan tek şey sensin Beren."

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin