19: "Senin tutkulu aşkın değilim, ablanım."

420 27 27
                                    

Doğukan’la konuşmadan, boş bir yolculuk geçirdikten sonra eve gelmiştim ve ilk fark ettiğim çok aç olduğumdu. Benim gibi bir insan sabahtan beri bir bardak sütle duruyordu, inanabiliyor musunuz? Doğa kanunlarına karşı geliyordum resmen. 

Açken abur cubur yediğimde mideme hortum sokulması kaçınılmaz olduğundan, bu fikri sonraya bıraktım. Sonuçta annemin evde olmaması istediğim kadar sağlıksız yavruları yiyebilmem demekti. Bu yüzden naralar eşliğinde savaşa gider gibi canım buzdolabıma koştum. İçecek olarak sodamı aldım ve birkaç peynir, zeytin, salatalık gibi ıvır zıvırı da tezgâha fırlattıktan sonra başka neleri mideme indirebilirim diye bakındım. Ne acıdır ki dün burada olan sağlıksız yavrularım gitmiş, yerini o pis şeylere bırakmıştı. Bilirsiniz, sebzeler. Can’ın ardında bıraktığı tek besin grubu. 

Umutsuzca dolaba bakınırken gözüme üst raftaki salam çarptı. Annemin tek bir seferde 5 taneden fazla yememe izin vermediği salamlar. Salamlarım..

Tek avcumu açtım ve diğer elimle salamları avcuma doldurdum. 4 tane aldıktan sonra- 4 yetmez. Azami 5. Bir tane daha yerleştirdim ve- ama 5 de yetmez ki.

Elimdeki salamları kutusuna geri bıraktım ve kutuyu da alıp kapağı kapattım. Salamlarım.. Salamlarım.. Salamlarım..

Hızla masaya çöküp yavruları mideme indirirken kapı sesi geldi. Ardından da böğürme sesi. “Beeeeeeen geeeeldiiiiöm.”

Böğürdüm. “Hoooooşgeeeeldiiiön.”

Ardından babamı holden geçerken gördüm. Yukarı çıkarken mırıldandığı- pardon mırıldanamadığı şarkı canıma okudu. “Bikauz aym hepi if yu gona fiil yorself vi ken sam fest al bi yu...”

“Salla baba salla,” diye mırıldandım salamları ağzıma tıkarken. Adam bir-iki kelime ingilizce biliyor, onu da bilmediği şarkıların cümlelerine diziyor. 

Tıkınmaya devam ederken annem girdi ve beni ağzımda üç tane salam varken buldu. Üstelik elimde sıradaki kurbanlarım vardı. Öylece birbirimize bakarken “onnö,” dedim anne demeye çalışarak ama ağzım öyle doluydu ki kapatamıyordum bile. Sanki şu an bir film sahnesindeydik: ben bir suçluydum ve polis beni iş üzerindeyken yakalamıştı.

Elimdeki (bu sahnede silah olarak geçen) salamları yavaşça koyarken Can da aramıza katıldı ve parmağını bana doğrultarak konuştu. “Anne kızın salam yiyor!” 

Gerizekalı değilse bende neyim. 

Ağzımdakileri yuttuktan sonra kapları dolaba yerleştirmek için kalktım. Amacım ilk defa susup kalmış annemden bir an önce kaçmaktı ama o hevesimi kursağımda bırakarak konuştu. “Beren, kaç kere dedim sana hasta olacaksın diye? Yemesene kızım şu pis şeyleri!”

Buzdolabına göz gezdiren Can da annemin taklidini yaparak konuştu. “Midende kurt olacak.”

“Sen kes sesini,” dedim son kabı da dolaba tıkıştırırken.

“Sana ne be aptal gerizekalı mal.”

Mutfaktan çıkmadan önce annem “kardeşinle düzgün konuş Can,” diye mırıldanarak klişesini yaptı ve gitti. Bense bilgisayarda oyun oynamak için yukarı çıktım.

********

Cumartesi günleri ne yapıyorsunuz? Genellikle biraz geç kalkıp sonra evde veya dışarıda takılıyorsunuz, değil mi? İşte konu ben olunca, bu düzen kopuyor. Ya gelir Can başımda böğürür, ya annem cırlar, ya babam pijamama su döküp “altına yapmışsın Beren!” diye bağırır... Ya da telefonum inatla çalar. Beş dakika susmayınca, bundan sonra da susmayacağını düşündüğüm için kimin aradığına bakmak için doğruldum. Zaten ya Ebrar arar, ya Doğukan, ya Burak beyinsizi ya da Gökhan. Gökhan mal kuzenim oluyor; çok sever şaka yapmayı. Burak beyinsizi de babamın ortağının oğlu; bir Doğukan olmasa da zengin, uzun boylu, yakışıklı bir piliç. Tek farkı çok piç olup kızları ellemek için kullanması o kadar. 

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin