26: "Sen istemiyorsun. Endişelenmemek gibi bir seçenekleri yok."

329 34 8
                                    

Arabayı hastaneye doğru sürerken Ebrar arkada hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve Beren’le iletişim kurmaya çalışıyordu. Atilla da hemen yanında bir şeyler yapmayı deniyordu. Koskocaman evde küçücük ilacı bulamamıştık, Beren bayılmıştı; Ebrar’ın söylediğine göre de her saniye aleyhine işliyordu. Eğer çabuk olmazsak ciğerlerindeki hava bitecekti ve..

Ellerimi direksiyonun üstünde sonuna kadar sıktım ve gaza yüklendim. Soğukkanlılığımı korumaya çalışarak iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Ağlamak veya karamsarlığa tutulmak şu an için yapılacak en tehlikeli şeydi.

Berbat haldeydim.

“Ahver’i arayın,” dedim düz bir sesle. Oraya geleceğimizi bilmesi ve bize tavsiyeler vermesi gerekiyordu.

Hastaneye yaklaşırken sabırsızlığım daha da büyüyordu. Bu yüzden tekrar gaza yüklendim.

Beren.

Aklıma ilk günkü delilikleri gelince gülümsedim ve gözümden bir yaş düştü. İlk izlenimi her zaman kötü veren, ama biraz tanımaya başlayınca kendine çeken bir yapısı vardı. Bu benim tarafımdan yorumlandığında ise çok farklı boyutlara taşınıyordu.

Tekrar gülümsedim ve gözümden yaşlar süzüldü.

Beren olmayınca sıkılıyordum, sinir edeceğim ve sinirlendiğinde o sevimli mimiklerini izleyeceğim biri olmuyordu. Öpme isteğimi bastıramadığımdaki anlar ise favori anlarımdı. Bir yandan sinir oluyor, bir yandan utanıyor, bir yandan da seviniyordu. Bu duygularını da bana tekme atarak gösteriyordu.

Her ne kadar hakkını yedirmeyen ve dediğim dedik biri olsa da tamamen saftı. Onu incelediğimde ilk fark ettiğim şey hep makyaj eksikliği olurdu. Ve bu eksiklik ona o kadar büyük bir artı kazandırıyordu ki, baktıkça bakasım geliyordu.

Beren benim gözümde buydu: izlemekten hiç sıkılmayacağım, her daim yanımda olmasını istediğim, bir temas için öldüğüm.

En güzel yanı da ikimizin de aşktan ve vıcık vıcık sevgiden nefret etmesiydi; ama sonuç olarak ikimiz de birbirimize âşıktık.

Dile getiremiyordu, getiremezdi ama ben biliyordum. Beren gibi bir kız beni normal biri olarak görse bana yaklaşmazdı bile. Ama normal biri olarak görmüyordu ve yanımdayken eğleniyordu.

Biliyordum işte.

Elini tuttuğumda veya küçücük bir öpücük aldığımda ikimize de gelen titremeden biliyordum. Birbirimize âşıktık.

“Seri olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yokmuş,” dedi Ebrar düşüncelerimi bölerek. Ağlamasını sonunda durdurabilmişti. “Ve şey, eğer bir saati geçirmemişsek korkulacak pek bir şey yokmuş..” tekrar hıçkırarak ağlamaya başladı. “Ama ben ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum.”

Dişlerimi sıktım. Kırılacak gibi baskı uyguluyordum.

Bir saatin geçip geçmediğini bilmiyordum ama yarım saatten uzun süredir yoldaydık.

Bu sefer sonuna kadar, sertçe gaza yüklendim ve ışıkları-levhaları önemsemeden sürdüm. Bir saat geçmişse suçlusu ben olacaktım. Ve kendimi affetmeyecektim.

Atilla bana doğru yaklaştı ve Ebrar’ın duyamayacağı bir ses tonunda “Nabzı yavaş,” diye bilgi verdi ve devam etti. “Ama kaza yaparsak da yaşamaz, biliyorsun değil mi? Kafan dağınık ve kendinde değilsin, biraz rahatlamaya çalış. Soğukkanlı kalacağım diye sabahtan beri hüngür hüngür ağlıyorsun burada. Kaza yapacağız. Dikkatli sür.”

Tepki vermedim ama söylediklerini dikkate alarak hareket etmeye çalıştım. Ağladığımın farkında bile değildim.

Hastaneye ulaştığımızda arabayı direk yolun ortasında bıraktım ve arka kapıyı açtım. Beren’i kucaklayıp yürürken önüme gelen sedyeyle afalladım.

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin