16: "Sakin ol Beren, sakin, sakin, sakin..."

423 33 27
                                    

Söz verdiğim gibi ekledim. İyi okumalar :D

İki buçuk saat sonra günlük tedavi saçmalığımız bitmişti. Artık ilaçlar da almaya başlamıştık, çarşamba günleri o değişik hapları yutacağımız gün oluyordu. Ayrıca Doğukan’ın hastalığı benden daha sonra ortaya çıktığı için ayda bir özel iğneyi yaptırdığını öğrenmiştim. Hatta önümüzdeki cuma olacakmış. Ne tesadüftür ki benim de üç aylık kotam bu pazar bitiyordu. Ömrüm boyunca o iğneleri yaptırmış olsam da, yaşım 17’yi geçmişse de benim için önemli değildi; yine ağlayacaktım. Hatta şimdiden durgunluk üzerime çökmüştü ve gözlerim dolmuştu. Yan tarafımda Doğukan olmasa ağlardım, Ahver alışkındı zaten ama yanımdaki hayvan hızını alamadan dalga geçebilirdi. Bu yüzden sustum ve Ahver’in iğneyle ilgili konuşmasını dinledim.

Sonuna geldiğinde, “Hay Allah, tedavi günlüğünü yine dolapta unuttum. Ayrıca kolektif de yazabilirsiniz diye düşünüyordum. Neyse, ben şu pelür sayfaları getireyim de siz nasıl arzuluyorsanız kendi cihetinize göre yazın,” dedi.

Ahver çıktığında hemen gerilmeye başlamıştım. Doğukan’la ne zaman bir başımıza kalsak bir temas girişiminde bulunuyordu ve ben bundan çok korkuyordum. Neden bilmiyorum ama hep bu his geziniyordu içimde. Eskiden samimi olduğum erkek arkadaşlarımla da yakınlaşırdım ama böyle hissettiğimi hiç hatırlamıyorum. 

Doğukan’ın buna sebep olduğu felan yoktu ortada. Belli ki ben Doğukan’dan değil, aramızda olabileceklerden korkuyordum.

Doğukan uzun bir aradan sonra yüzüme baktı ve muzipçe sırıttı.

“Kim bilir yine ne peşindesin,” dedim iç çekerek.

Beni takmayarak kapıya doğru bir göz attı ve sonra tekrar bana döndü. Eliyle yaklaşmamı söylerken sırıtıyor ve “gel gel,” diye fısıldıyordu.

Onun gibi fısıldamak yerine normal ses tonumu kullanarak “Gelmem. Gelince kötü şeyler oluyor,” diye çocuk gibi söylendim ve omuz silktim.

Cıkladı ve kafasını yana yatırdı. Gel işte uğraştırma beni der gibi bakıyordu.

Ben korkarak yaklaşırken eliyle ağzının yandan görünen tarafını siper etti. Hani toplum içinde kulaktan kulağa konuşurken ellerinizi ağzınızın yan tarafına doğru siper edersiniz ya, Doğukan kimsenin olmadığı odada -nedense- böyle bir saçmalık yapıyordu.

Aramızda mesafe bırakarak dinlemeye koyuldum. Bir şey söyleyecekti sanırım. Ama fısıldamaya başladığında hiçbir şey duyamamıştım. 

O fısıldamaya devam ederken, duymak adına biraz daha yaklaştım. Hala duyamıyordum.

Biraz daha yaklaştığımda duymaya başlayacaktım ama yaklaştığımda olan şey Doğukan’ın sadece dudaklarını oynatmasıydı. Bir şey söylediği felan yoktu.

Muzipçe sırıtması büyürken ve nefesimiz birbirine karışırken saliselik bir zamanla milimleri kapattı ve beni öpmeye başladı. Geri çekilemeyecek veya karşılık veremeyecek kadar çok şaşkınlık vardı üzerimde. Oyuna gelmiştim, oltaya düşmüştüm! Ama asıl sorun yavaş yavaş karşılık vermeye başlamamdı. Hem biri görse bu hastaneye adım bile atamayacak kadar çok utanırdım, nerden gelmişti bu cesaret?

Kapı açıldı ve hemen geri çekildim. Siktir!

Lütfen görmüş olmasın Allah’ım, lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen.

Doğukan zafer gülümsemesiyle yanımda durup Ahver’e bakarken ve daha fazla gülmemek için dudağını ısırırken paniklemiş olduğumu görmüş olacak ki fısıldadı.

“Görmedi, merak etme.”

********

“Geldik.”

“Görüyorum.”

Arabadan inmeden önce yüzüne baktım. Yolculuk boyunca bir kez bile bakmamıştım, sadece dışarıyı izlemiştim. Kendi kendine konuşup beni sinir etmesi durumunda da tepki vermemiştim. Doğukan hikâyelerdeki istediğini alan kötü çocuklardan değildi, ama nedense sabah söylediklerime karşı bildiğini okumuştu.

Tam evime getirdiği için teşekkür edecekken (kibarlığımı bir türlü bırakamıyorum) o konuştu. “Hani nerede benim görüşürüz öpücüğüm?”

“Ha?”

“Dün ne güzel öpmüştün diyorum, hani nerde? O kadar evine bıraktım yani çok mu görüyorsun?”

Kapıyı açmak için yeltendiğimde kolumu tuttu. “Tamam, hemen sinirlenme.”

Tekrar yüzüne baktığımda sırıttı ve devam etti. “O zaman bugün görüşürüz öpücüğünü ben veririm,” omuz silkti.

Ve ben ne olduğunu anlayamamışken eğilip yanağımdan öptü.

Kapıyı açıp gitme fikri bana çok uzak geldiği için saldırdım.

Kafasına vurdum. “Ya bu kaçıncı?” Koluna vurdum. “Sapık mısın niye ikide bir öpüyorsun?” Bacağına vurdum. “Diğer kızlara benzemem klişesi mi yapayım illa ki?” Karnına vurdum. “Bir daha böyle girişimlerde bulunursan ne olur biliyor musun?” Tekrar kafasına vurdum. “Kafanı kırarım!” Tekrar bacağına vurdum. “Hatta bununla bile kalmam!"

Ve sert darbelere rağmen hem inleyip hem de kahkaha atan Doğukan’ı geride bırakarak çıktım. Sinirle eve yürürken arabanın gidiş sesini hala duymamıştım.

Zile basmadan önce arkamı dönüp hala orada mı diye baktım. Göz göze geldiğimizde bana öpücük attı ve sırıtıp arabayı çalıştırdı.

Sakin ol Beren, sakin, sakin, sakin...

Bugünlük bu kadar :P Yorumun fazla olmasını talep ettiğimde zekice davranıp kelime kelime yorumlar yapmışsınız, ama bi şey demiyorum ben olsam ben de öyle yapardım. Ayrıca cevap veremedim ama çok da hoşuma gitti, teşekkür ediyorum hepinize :D Bunun dışında, Doğukan sapık mı felan demeyin çünkü değil. Öyle durduğunun farkındayım ama sırf Beren istemediği için öpücüklerini çalıyor, o kadar :D Bir sonraki bölüm en kısa zamanda gelir. Görüşürüzz

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin