14: "Benden hoşlanıyor musun? Koltuğun arkasına saklanıp bir süre bekle, geçer."

492 35 89
                                    

Eve doğru yaklaşırken ikimiz de sessizdik. Ben -son derece konforlu- araba koltuğuna gömülmüşken Doğukan dikkatini yola veriyor, arada bir göz ucuyla bana bakıyordu. 

Yanlış anlamayın; sürücü koltuğundaki çocuk filmlerdeki zengin züppelerden olmadığı için, bulunduğumuz araba da son model bir Porsche değildi. Bildiğiniz arabaydı işte. Dört kapılı, farlı, dikiz aynalı... Şey, ben bu işlerden pek anlamam da.

Kapının önüne geldiğimizde durdu ve gülümseyerek bana baktı. Ben daha onun gülümsemesine karşılık bile verememişken, aklıma gelebilecek en son şeyi yaptı: sarıldı. Aslında sarılmak fiili bunun için biraz hafif kalabilirdi, nasıl desem.. içine çekiyor gibiydi.

Ay bak ne geldi şimdi aklıma. “Seni içime çektim, bir nefeste. Yüreğim tutuklu, göğsüm kafeste. Yanacağız ikimiz de ateşte; bir kıvılcım yeter hazırım bak...”

Beynimin içinde yankılanan şarkıyı bölen Doğukan’ın sözleri oldu. “Karşıma daha önce çıkmalıymışsın Beren. Bunca seneyi yapayalnız, sıkıntılı geçirmemeliymişim.” Beni daha çok içine çekerken, yapabildiğim tek şey hiçbir şeydi. Zaten benim kollarım da onun kolları arasında hapis olmuştu, sarılmasına karşılık verip/vermemek gibi bir şansa da sahip değildim. Sadece, öylece duruyordum. “Keşke önceden bu hastaneye gelseydim, tanışsaydık, birbirimizin en iyisi olsaydık, beraber bu boktan hastalığı çoktan atlatmış bile olabilirdik.” 

Sonsuzluk gibi gelen uzun bir sürenin ardından geri çekildiğinde, “Neyse,” diye mırıldanarak kaşının olduğu yeri kaşıdı. Gözlerimden başka her yere bakıyordu. Utanç? Utanç.

Bir dakika gibi bir sessizlik daha atlattıktan sonra ilk defa bana baktı. Konuşsana berocan! Doğukan’ın güzel sözleri senin içindeki mahalle karısını öldürmemeli!

Gözü dudaklarıma kaydığında düşündüğü şeyin bu olmamasını umdum. Hayır hayır hayır hayır hayır.

Bana yaklaştığında gittikçe artan kalp atışlarım beni öldürecek gibiydi. Durduramıyordum, sesini duymaması için dua ettim. Ki ben kesinlikle duyuyordum. Ebrar’ın dediği kadar vardı, dünyanın sadece ikiniz etrafında döndüğünü farz ediyordunuz. Ama hala cool tavırlar içindeyim tabii, hiç çaktırmıyorum. 

Ben olaydan haberim yokmuş gibi davrandığım için Doğukan da kanmış olacak ki, gözlerini eve çevirdi. 

“Neyse, ben gideyim artık,” diye geveledim farkında olmadan. Çocuk o kadar şey söyledi, senin dediğin sadece bu mu Beren? Odunsun! 

Odunum ama sadece senin için yanarım gülüm.

Aceleyle ekledim. “Bundan sonra tek başımıza değiliz, bu iyi.”

Gamzelerini gösterdi. İnmeden önce ne yapacağımı bilemediğim için, bir iki saniye düşündüm. Öylece arkamı dönüp gitsem biraz saçma olmaz mı ki? 

Ve nerden geldiğini bilmediğim o deli cesaretle, yanağından öptüm. 

(Bu olayın denklemi:

Berocan = “Deli” sözcüğünün bire bir karşılığı insan

Cesaret = Doğukan’ın götümü kaldıran sözleri

Yanaktan Öpücük = Berocan’ca gayet arkadaşça, samimiyet içeren bir bestie hareketi

Yanaktan Öpücük (2) = Doğukan’ca nasıl algılanıldığı bilinmeyen bir hareket)

Bismillahirrahmanirrahim. Yaptığım denkleme göre, yanlış bir şey olabilir bu. (Okurlar yuhalar ve "Sanki matematiksel zekan var da birde denklem yapmaya çalışıyorsun," diye bağırarak hatırlatır.)

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin