3. Bölüm: "Ne acayip konuşuyor bu adam, dua et çıkardığım anlam doğru olsun."

708 48 33
                                    

İyi okumalar :)

Can bile bizim sohbetimize katılıyordu ve yolculuğu Ebrar'ın saçmalıklarıyla sürdürüyorduk. Saçmalıyordu ama güldürüyordu, sanırım bundan sonra hastane gibi sıkıcı bir yere hep Ebrar'la gidecektim. Nasıl olsa en iyi arkadaş, kendimi biraz acındırırsam gelmek zorunda hissederdi. Tamamdır bu iş.

Öteki yandan Can'ın katılması tuhaf geliyordu çünkü o Can'dı, bilirsiniz; sizin gibi eziklerle görülemem, cool bir insanım ben diyerek bizi uzun yoldan götüren götçük tanesi. Tabi buna rağmen şimdi Can'la beraber Ebrar'ın Cem Yılmaz taklidine kahkaha atıyorduk, o da ayrı bir ironi.

Ebrar taklidini bitirmiş camdan dışarı bakıyordu. Birden bize dönüp "Ahver isminin anlamı ne acaba," dedi.

Abim de "harbi lan ne acaba," deyince telefonumu çıkarıp arama motoruna yazmaya koyuldum. İlk çıkan sonuca tıklayıp sayfanın yüklenmesini bekledim.

Ahver: 1) Güzel gözlü adam, 2) Zeki, akıllı.

Haber spikerleri gibi ses tonumu ayarlayarak ve bağırarak bulduğumu söyleyince ikisi de kahkaha attı.

Ebrar abimden önce kahkahasını durdurup "yalnız bir isim, bu kadar mı uyar?" dedi ve abim devam etti. "Gözler okyanus mavisi. Zekilik-akıllılık desen çalışmalarıyla birkaç ülkede tanınıyor zaten. Adam isminin hakkını vermiş."

Hemen söze atıldım. "Ooo ismimin anlamı güçlü ve akıllı. Ben de diyorum ki neden bu kadar kafam çalışıyor? İsmimdenmiş. Te allam ya."

Abim araba için park yeri ararken mırıldandı. "He ya çok akıllısın sen. Bir de güçlüsün ki anlatamam." Araba durdu. "Hadi akıllı kardeşim ve onun deli arkadaşı. İnin arabamdan."

Ben inince Ebrar da benim peşimden indi ve yine o mükemmel konuşma tarzıyla "arabana sıçmazsam neyim," dedi. Abim de yüzünü buruşturup arkamızdan ittirdi ve girişi geçip asansörde 14. kata bastık.

Kata geldiğimizde bir görevli yanımıza geldi ve gülümseyerek bizi durdurdu. Elindeki listeyi incelerken bile gülümsemesi yüzünden silinmemişti. Ayrıca kızıla boyanmış saçları bukle bukle sırtında diziliyordu ve gülümsemesini o kadar güzelleştiriyordu ki kıskanmıştım.  Ben gülünce olduğumdan da çirkin gözüküyordum, bu yüzden güzel gülümsemesi olan insanları hep kıskanırdım. "Beren Salman, değil mi?"

Kafamı olumlu anlamda salladım ve onunki kadar güzel olmasa da iyi göründüğünü düşündüğüm bir gülümseme bahşettim. "İçeri girebilirsiniz. Hep beraber girmeniz gerekiyor, Ahver Bey konuşmak için çağırmıştı zaten. Hadi gidelim," deyip kapıyı işaret ettiğinde Ahver Bey'in yeni asistanı olabileceğini düşündüm. Diğeri birkaç yılını doldurduğu için tahminimin doğruluğu olasıydı.

Kapıya hafifçe tıklattım ve girmemi onaylar bir ses beklemeden açıp araladım. Evde Can'ın odasına girerken kapıya tekme atarak giriyordum, o yüzden bu bile benim için fazlaydı.

Araladığım yerden kafamı uzatınca Ahver Bey'in konuştuğunu gördüm. Çok güzel, şimdi de kendi kendine konuşmaya başlamış diye düşünürken kapıyı tamamen açtım ve odada yanlız olmadığını anladım.

"Beren? Gelin bakalım. Ben de sizi bekliyordum."

İçeri girdik ve boş olan üçlü deri koltuğa yerleştik. Oturduğumda çıkan sesten çocuk gibi zevk almıştım, ama biraz garip de olduğu için yerimde yalandan kıvrandım. Biz Cem Yılmaz'dan böyle öğrendik!

Yalnız sinir olduğum bir konu vardı: karşı koltuğun en uç kısmına hep ben otururdum. Benim yaşlarımda olduğunu düşündüğüm bir çocuk yerimi kapmıştı. Pislik.

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin