9. Bölüm: "Komedyen olmalıydım!!!"

500 40 35
                                    

Alarmla uyandığım nadir sabahlardandı. Pazartesi gelip çatmıştı ve tedavi maratonum -maratonumuz- start veriyordu. Olacaklar için fazla sakindim, sanki bu süreç basit geçecekmiş gibi. Olmamalıydım. Süreç basit geçmeyecekti. Tedavide iğnelerin çok bahsi geçmeyecek deyince sevinmiştim ama nasıl bir yol izleyeceklerini bile hala kestirememiştim. Haplar? Antibiyotikler? Hastalık ve hastane adına her şeyden nefret ediyordum ama bu kadarına tamah eder durumdaydım. 

Hem dün gece olanlardan sonra da Doğukan’a kırılmıştım ama belli etmeyerek mesafe koyacaktım. Ben onu diğer havalı tiplemeler gibi görmemişken, o tüm görüşümü yıkmıştı. 

Buna rağmen hatırı sayılacak bir pozitiflik vardı üzerimde. Ebeveynlerinizin size değer vermesi normal gelir, bilirsiniz. Ama hiç umudum olmayan Can’ın ve hayatını bana destek olmakla geçirmiş bir Ebrar’ın değeri hiç de normal gelmiyordu. Ben olsam tabii ki onlara destek olurdum ama lütfen, herkes ben değil. *güneş gözlüklü gülüş*

Sabah rutinim ve siyah cennetime ziyaretim bittikten sonra aşağı indim. Dijital saat 08.12’yi gösteriyordu. Tabii ki herkes kahvaltı masasındaydı. Ama benim bir sorunum vardı; sabahları yiyemiyordum. Senin gibi bir aç nasıl yiyemiyor diye sormayın, bende bilmiyorum. Kendimi bildim bileli de yiyemem zaten. Bu yüzden de kahvaltıya çağırma gereği duymuyor kimse.

Masadaki köşeme (evet, oraya sadece ben oturabilirim) ilerledim. Oturmadan önce, pantolonumu yukarı çekerken “sa cınım ailem tulumba ve tivikır görl geldi,” dedim. Tahmin ettiğiniz gibi, herkes bana acayip bakışlar atmaya başladı. Muhtemel nedenler:

-Kimse “tulumba”nın benim lügatimde Tumblr olduğunu bilmiyor.

-Kimse “tivikır”ın benim lügatimde Twitter olduğunu bilmiyor.

-Kimse bilmedikleri yerlerin “görl”ü nasıl oluyorum, bilmiyor.

-Büyük ihtimalle anneciğim ve babacığım “sa”nın ne demek olduğu bile bilmiyor..

Of, çok yalnız hissediyorum!

Göz kırptıktan sonra “takılın siz,” dedim ve anacığıma öpücük attım. Tabii ki bana biz nerde hata yaptık? gibisinden klişe anne bakışları attı ve yemeğine döndü. 

Beni anlayacak bir Ebrar’a ihtiyacım var.

Yaklaşık 10 dakika boyunca yemek yiyişlerini seyrettikten sonra yanımda oturan Can’a döndüm ve konuştum. “Ne zaman gidiyoruz kokuşmuş çoraplım?”

Can çayını höpürdeterek içti -ıyy- ve kolundaki saate bakış atıp kalktı. “Şimdi podyum güzelim.” 

Bütün ahali birden ayaklandı ve üç saatlik uğurlama töreniyle uğurlandık. Annemin dua edip edip üstüme balgam atması mı dersiniz (iğrencim biliyorum, maksat piçlik hihihihih), babamın bitmek bilmeyen nasihatleri mi dersiniz.. Bezdirdiler.

Arabada yerimizi alırken Can konuştu. “Ebrar gelmeyecek herhalde.”

“Yok, onun okulu var,” dedim ve camı açtım. Hava o kadar sıcaktı ki sağ omzumda sevaplarımı yazan melek, nasıl olsa iş yok deyip defterle kendini yelliyordu.

“Beren?” 

“Nea”

“Eğer çok istiyorsan... Çok diyorum bak. Az istiyorsan salla gitsin. Öylesine diy-”

“Can söyleyecek misin?”

“Hani belki diyorum, birkaç şart altında. Doğukan’la beraber eğitim görebilirsiniz diyecektim. Hem öbür türlü evde kimse olmayacak, seni de öğretmenlerle yalnız bırakmak ne kadar doğru olur bilmiyorum-”

Farklı TonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin