CÜDABir kuş kanat çırpıyor kalbimin içinde. Yalancı bir mutluluk mu, yoksa kendimi adepte ettiğim şu hayata koşturmamdan mı bilemiyorum bu kanat çırpınışların nedenini. Kafamı dağıttığım derslerim yaşadığım şu hayatı unutturuyordu. Ara ara dalıp gidiyorum ne düşündüğümü bilmeden uzaklara. Kendim ile yalnız kaldığımda gerçeği fısıldıyorum kendime, "Mutlu değilsin.." diye. Mutlu değildim gerçekten de. Sadece, sadece kendimi başka bir yalana inandırmıştım. Dile zor geliyor ama İtiraf ediyorum, kendim için yaşayacağım dediğim hayat koca bir yalandı. Nereye kadar yaşayacaktım kurduğum bu yalanla bilmiyordum ama yalana inanmak, ona inanıp güçlü durmak iyi geliyordu benliğime. Bir kuştum ben, kafesin içine atılmış bir kuş. Şimdi hangi özgürlüğü, hangi yaşamı bahsediyorum ben? Kafesimin sahibi evlilik, kafesim ise Berzan, ben ise kafesin içinde kendine hayat kurmaya çalışan bir kuş. Kafesimin kapıları açılsa dahi kanatlarım zincirlerle kaplıydı uçmamam için. Yavaş, yavaş tırmansam dahi açılmış kafesin demir kapısına, baksam mas mavi gökyüzüne, özlemle uçmayı seçsem dahi uçamayacak bir kuşum ben. Kafesten atlayıp yere çakılmaya korkan, geri kafesine dönerken nice göz yaşı bırakan çaresiz bir kuştum. Bir iç çekişe dahi şahit olurken dudaklarım, gözlerimden akıp giden yaşı sildim. Penceremin önüne konan kaç dakikadır izlediğim Yusuf Tutan kuşu bu hareketim ile kanatlarını açıp öterek uçmaya başladı sokak direğinin üzerine doğru. Bir tebessüm kondu uçuşu ile, o tebessüm ise duyduğum ses ile yavaş yavaş solmaya yüz tuttu.
"Yusuf tutan mı o?"
"Hımm."
Berzan'ın sorusuna sesiz bir nida dökmüş ardından bakışlarımı ellerime indirmiştim. Geçen bir hafta boyunca konuşmak için çabalasa dahi o çabalarını görmeyip bertaraf ediyordum.
" Niye Yusuf tutan dediklerini bilir misin?"
Usulca yanıma oturdu. Bana baktığını hissetmiştim. Sorduğu soru ile uzun uzun düşündüm, bilmiyordum neden denildiğini. Sadece bir ara boyunlarında olan siyah çizgi ve o nayif duruşu ile dikkatimi çektikleri için ismini sormuştum anneme ve oda Yusuf Tutan olduğunu söylemişti. Bakışlarımı yavaşça kuştan çekip Berzan'a çevirdiğimde gözleri ile buluştu gözlerim. Elalarına vuran güneş ışıkları ile yeşilleri sarılarına karıştı. Bir ebruli gibi dağılan o renk cümbüşü sonbaharda sararmış bir yaprak yaratırken, kalbim ince ince sızladı. Kaç zaman olmuştu şu elalara uzun uzun bakmayalı? Ya da kaç yıl olmuştu o gözlere bakıp içten bir gülüş bir kahkaha atmayalı? Sayamadım ne yılları, ne de ayları...
"Bilmem neden denildiğini..."
Dilim benden bağımsızca zincirlerini kırıp kelimelerini dökmüştü yeniden. Berzan'dan içten bir tebessüm aldım sözlerimin karşılığı olan. Dudakları kıvrıldı ağırca, kıvrılan dudaklarından dolayı kenarlarında ikişer, üçer çizgiler boy gösterdi yüzünde. Ben o çizgilerin nedenini biliyordum, kendini affettirmek istiyordu, kırılan kalbimden, döktüğüm göz yaşlarımdan özür diliyordu bu gülümsemesi. Ne yazık ki bir faydası yoktu, ne bu tebessümün ne de yalandan konuşulan sözlerin.
Sözüm ile o anlatmaya başlarken ben kendimi kaybediyordum her kelimede...
"Bir diğeri de şu efsanenin. İki kardeş bir dağ başında üvey anneleriyle yaşarmış. Her işi yaparlarmış. Bir gün koyunları otlatmak için dağa çıkarken, Yusuf oyun isteyince, abla ile çelimsiz Yusuf oyuna dalmışlar. Sonra bir bakmışlar ki koyunlar yok. Bu defa çocuk yürekleri oyunu unutup korku ile koyunları aramış. Geceye kadar aramışlar lakin bulunamamış. Ama eve dönüp dayak yemektense, koyunları bulup geç gitmek daha cazip gelmiş. Sonra bir bakmış ki Yusuf, ablası yok. İkisi de farkında olmadan ters yöne gitmiş. Ama hep Yusuf "üşüdüm" demiş ablasına. Ve sonra Yusuf koyunları bulup aralarına gidip sığınmış donmak üzereyken. Ablasının gelip bulmasını beklemiş. Ablası da farkına vardığında koyunları bırakıp yana yakılaa 'Yusufcuuuk! Koyunları buldun mu?' Yusufcuuuk... Üşürsün." diye dağları ovaları inletiyormuş. Sonunda sabaha kadar sesi tamamen kısılana kadar böyle bağırmış. Ve güneşin ilk ışıkları ile bulmuş Yusuf'u. Ama ne yazık ki Yusuf donarak ölmüş. O an, o acı karşında yanmış ki Yusuf'a sımsıkı sarılıp 'Allah'ım beni kuş yap! Kurtar bu acıdan' diye yalvarmaya başlamış. Abla kuş olmuş ama acıdan kurtulmak mümkün mü. Yine o günden sonra o kuş acı acı ötmeye devam etmiş. 'Yusuuuuf koyunları buldun mu! Yusuuuuf üşürsün...Yusuuuf üşürsün. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞTE YANAN BEDENLER (ROZ-BER)
General FictionAşk mıdır insana sev diyen ? yoksa yalnızlık mı körükleyen ? söylesene aşk nedir ? bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN DÖDÜNCÜ KİTABIDIR... TÜM HAKLARI SAKLIDIR! EN UFAK ÇALINTI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GEREKEN...