Vur göğsüme göğsüme kalbim.
Ne feryadını işiten olacak,
Ne de acına çıkacak ortak.
Yalnızmışsın hep... Yalnızsın şimdi ve hep yalnız kalacak...
Debelene debelene acı içinde çürüyeceksin,
Ve utanmazca, genişçe adına
diyecekler ceset...Rozalin ✅
💫KALPLERİN FERYATLARI💫
Bir kan kokusu sarmış kabusların en derininden. Uyanışlar ne çare o kana bulandıktan sonra. Yürüyorum parmak uçlarımdan damlıyor, ağlıyorum gözlerimden... Gülüşlerim mefta olalı ne kadar oldu onu da bilmiyorum. Bir ev kurdular adına yuva denilen. Beyaz bir elbise giydirdiler adını mutluluktan alan. Lakin, o mutluluğu anımsatan beyazın diğer eşi kefendi. Gördüler. Bildiler. Fakat umursamadılar. Hayallerimi çaldılar elimden. Aşık olacağım bir kocayı, sahip olacağım evlatları... Mutlu yuvamı katledip beni bu mezardan bitme yere gömdüler.
" Gül!" dediler, " Rozalin gül!... Evleniyorsun."
Henüz yasını tuttuğum gülüşlerime dahi ihanet ettiler. Öldüğüm günde dahi hiçbir şeye umursamayıp gül dediler.
Şimdi bu buz gibi mezarda üşürken ellerim, kuru bedenim değil kutupta kalmışçasına ruhum titriyordu. Saç diplerimden, kirpik uçlarıma kadar kırgındım. Gri bir duman sarmalamış dört bir yanımı, ne öldürüyor ne yaşatıyordu. Sürünüyordum ellerin biçtiği cam kırıkları serpilmiş kana susamış hain bir yolda.
"Günaydın."
Duyduğum boğuk çıkan kelime ile bakışlarımı mutfağın penceresinden çekip gelen Berzan'a bakındım. Gözlerinin altı yine morarmış içleri ise kan kırmızı idi. Yine uyumadığı aşikardı.
"Günaydın..."
Sessizce karşılık verirken sözlerine, kaynayan çayın altını kısmak için ocağın başına geçtim. Eskiden onca kişiye kahvaltı hazırlarken mutfaktaki hengameye alışık benliğim şimdi bu evde iki kişinin sessiz yaşayışını garipsiyordu. Yalnızlık çökmüş gibiydi üstümüze. Ya da biz yalnızlığımızı, kederimizi üzerimize kambur yapmıştık.
"Rozalin bana çay koyma. Gideceğim zaten."
Söylediği ile yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Her gün duyduğum aynı sözü tekrar duymuştum. Her gün aynı şeyleri yaşayıp aynı konuşmaları sürdürüyorduk.
"Tamam." Dedim usulca. Elimden bir şey gelmezdi. Mutfaktan ayrılışı ile yine çöktüm yalnızlığımı paylaştığım sandalyeye. Bakışlarım ağırca hazırladığım kahvaltı masasını buldu. Gezindi durdu kederle kaplı göz bebeklerim masada.
Gözlerim bir müddet sonra baktığım yerleri algılamamaya başladığında yine gittim birkaç ay öncesine...
Konakta arka bahçede Berzan ile ilk kabullenişime kaderimi... Yıldızları öylece susup izlemiştik. Gece o kadar parlaktı ki ... Yıldızlar o kadar aydınlıktı ki sanki bize inat yapmışçasına güzelliklerini sergiliyordu o gece. Ya da bize gökyüzünün son hediyesiydi o manzara. Aradan geçen günler ise felaketti! Konaktan gideceğim güne kadar başım dik durmuştum. Şimdi ise boynu bükük başımı kaldıracak gücü bile kendimde bulamıyordum. Konakta herkesin bize içi yanarak bakmasına karşın hırslı bir şekilde yıkılmadığımı gösterdim, fakat şimdi gücümü gösterecek kimse yoktu yanımda. Kimselerin olmaması ile tüm kalkanlarımı çıkarıp savaş baltalarımı indirmiştim. Güçsüzlüğüm ile baş başaydım şimdi. Çaresizliğimin dibini çoktan sıyırmış, ağzımda acı bir tat bırakmıştı. Histerik bir kıvrılma geçti dudaklarımın arasından varla yok arası.
Bu histerik kıvrılma zihnimde görüntülenen sahneler ve duyduğum sözlerle acı bir iç çekişe yol açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞTE YANAN BEDENLER (ROZ-BER)
General FictionAşk mıdır insana sev diyen ? yoksa yalnızlık mı körükleyen ? söylesene aşk nedir ? bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN DÖDÜNCÜ KİTABIDIR... TÜM HAKLARI SAKLIDIR! EN UFAK ÇALINTI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GEREKEN...