⚜️ÖLÜ BİR KADIN ⚜️Karanlığın hüküm sürdüğü evime adımımı attığımda derin bir nefes içime çektim. Ciğerime dolan o boğuk hava bana nefes olmak yerine boğazımda bir lokma gibi takılı kaldı. Çürümeye mahkum olan umutlarımın küf kokusu sarmıştı dört bir yanı. Aldığım o küf kokusu benide çürütüyordu yavaş yavaş. Oturma odasına doğru usulca ilerlediğimde yeniden içimi saran o karanlık ile yudum yudum içtim yalnızlığı... Çiftlikte geçirdiğim günler yalnızlığıma hediye olarak biçilmiş gibi güzeldi oysaki. Kalabalık aile ortamı, gülüşmelerimiz ve ara sıra içime konan hüzünle güzeldi. Kendimi usulca kanepeye attığımda gözlerim doldu, yalnızlığımı karşıma aldım şu sesiz evimde bana yolcu olsun diye.
Konuşacak kimsem olmadığı için susup içime çöken ağırlık ile dört günden beri uğramadığım evime bakındım.
Ben gibi karanlık ve yalnızdı eşyalarla süslenmiş benliği kör olan evimin.
Bakışlarımı televizyonun ve sehpanın üstündeki süslerde gezdirdim. Gördüğüm her bir biblo iç çekmeme sebep oluyordu. Bir farkım yoktu televizyon ünitesinin üzerinde ki bebeklerden. Onlar gibi cansız ve donuktum. Tıpkı bu süs eşyaları gibi getirilmiştim bu eve. Fakat benim süslediğim şey ne televizyon ne de sehpaydı. Ben Berzan Harmanlı'yı süslemek için getirilmiştim. Ben Berzan'ı süsleyemesem de o beni çok güzel süslemişti acısıyla ve yüreğime gömdüğüm yeni filizlenen aşkıyla.
Gözlerimden bir kor gibi damla düştü yanağıma. Kendime eziyet ediyordum düşüncelerin bataklığında ilerledikçe. Ayağım o çamura battığında kendimi kurtarmak istediğim her an daha çok gömülüyordum balçığa. Kasıldı bedenim yine bedenimi ele geçiren hüzünle. Derin bir nefesi dudaklarımdan verdim içine kederide atıp. Kulağımı dolduran yağmurun cama vurması ile oluşturduğu tıkırtılarla perde çekilmiş camı sert bir şekilde açtım. Perdeyi aralamam ile içeride ki karanlığı bir bıçak gibi kesti sokak lambasının ışığı. Odanın içini loş bir ışık hüznesi aydınlatırken başımı koltuğa yaslayıp izledim cama vuran yağmur tanelerinin bir araya gelip akışını. Cama vuran yağmurun sesine rüzgarın uğursuz gibi uğultusu karışıyorken bir şimşek çaktı simsiyah geceye. Puslu bir karanlığa ev sahipliği yapan geceye çakan şimşeğin mor ve mavimsi rengi aydınlattı kısa süreliğine.
"Kime bu öfken?"
Dudağımda ki tebessüm ile kendi kendime fısıldadım gürleyen gökyüzüne.
Söylenişimi sanki duymuş gibi ard arda gürleyince yüzümde ki tebessüm kocaman bir gülüş olduğunda gözlerimde ki puslar dağılmıştı o an. Elim işe pencerenin kulpunu kavrayıp açtım. Açışın ile yüzüme vuran sert rüzgar ile gözlerim kapandı huzurla. İçime o ıslak toprak kokusunu derince çektiğimde nefes aldığımı hissediyordum.
"Sende ben gibi içini mi boşaltıyorsun yoksa?"
Belki şu halimi gören beni deli sanırdı...Sadece bu güzel gece ile konuşmak yalnızlığıma ekleyeceğim bir sohbet istiyordum.
Yüzüme sanki jilet kesiği atan rüzgara benliğimi teslim ettiğimde usul usul nefes alıp vermeye başladım. Yüzüme arada sırada değen yağmur taneleri sanki üzerimde ki karayı kendine katıp götürüyordu. Uzun uzun öyle durduğumda artık rüzgardan yüzümü hissetmiyordum. Rüzgarın o ninni gibi uğultusuna karışan kapı sesi ile gözlerimi araladım ağırca. Berzan'ın ayak seslerini işittiğimde usulca oturduğum yerden doğrulup içeri giren adama baktım. Karanlıktan dolayı yüzünü pek seçemesemde kaşlarını çattığını yarı vuran ışıkla anlamıştım. Karanlıkta ve buz tutmuş odada oturmama bir şey demeden yanıma doğru gelip tıpkı ben gibi oturdu kanepeye. Ayağının birini kalçasının altına atıp kolunu koltuğun üstüne yasladı ağırca derin bir nefes verirken dudaklarından. Onun o halini uzun uzun izlerken içimde gömdüğüm özlem sızlamaya başladı haince. Puslarını dağıtan gözlerim yeniden içimde ki özlemle dolup taştığında bir iç çektim. Benim gözlerimin üzerinden çekilmemesine rağmen onun gözleri bana değmemişti koltuğa oturduğu andan beri... Sokak lambasının aydınlattığı yüzünün şeklini incelemeye başladığımda fark ettim sakallarının şu dört günde uzadığını. Gözlerinin altında yine toparlanmıştı yorgunluğun izleri. Yüzünde ise her zaman olduğu gibi kederi asılıydı. Derin bir iç çekip açık pencerenin kulpunu kavrayarak başını öne doğru uzattı. Gözlerini usulca kapatıp içine toprak kokusunu derince çekti. Çektiği nefes ile dudaklarında varla yok arası bir tebessüm geçti. O an anladığım şey ile kalbim yine sızladı. Yağmurdan sonra kokan ıslak toprak Evin'in ölü toprağının kokusuydu. Berzan Harmanlı ise bu kokuyu gözlerimin önünde içine içine çekmişti. Yine yenilgimi sırtımda ki yüke koyup odama doğru ilerlerken "Sınav nasıl geçti?" Sorusuyla olduğum yerde durdum. Yeni aklına gelmem içimi ezsede "Güzel geçti" diye kuru bir şekilde mırıldanıp odama doğru ilerledim yine kesilen nefesimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞTE YANAN BEDENLER (ROZ-BER)
General FictionAşk mıdır insana sev diyen ? yoksa yalnızlık mı körükleyen ? söylesene aşk nedir ? bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı? AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN DÖDÜNCÜ KİTABIDIR... TÜM HAKLARI SAKLIDIR! EN UFAK ÇALINTI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GEREKEN...