-Otuz dokuz-

14.7K 956 29
                                    

Ertesi gün bizimkileri kafeye çağırdım. Onlara artık gerçekleri söylemem gerektiğini biliyordum.

"Buyurun, afiyet olsun. Başka bir isteğiniz var mı?"

"Hayır, teşekkürler."

Kahveden bir yudum alıp sabırsızca onları beklemeye başladım. İlk gelen Hale oldu. Mutlu bir yüzle içeriye girdi.
"Çok merak ediyorum ne anlatacaksın acaba?" Karşıma oturup o da kahve siparişi verdi.

"Biraz daha bekle, diğerleri de gelsin. Dün neden erken gittin?"

"Annemle babam kavga etmişler, babam çekip gitmiş. Annem de tek kalmak istemediği için beni çağırmış."

"Annen şimdi iyi mi?"

"İyi, iyi. Ben gittikten yarım saat sonra babam geldi, barıştılar."

"İyi bari."

Hale, arkamdaki bir yere bakıp "Dünkü çocuk değil mi şu?" dediğinde arkama baktım. Kasanın orada oturup telefonuyla oynuyordu.

"Evet, o."

"Dün gözlüklü değildi, değil mi? Şimdi bakınca bayağı yakışıklı gözüküyor. Çok da tanıdık geliyor ama çıkaramıyorum."

Tunç, telefonundan başını kaldırıp bizi gördüğünde el salladı. Bir baş selamıyla karşılık verdim. Önüme döndüğümde Hale hevesle, "Numarasını aldın mı?" diye sordu.

"Hayır, almalı mıydım?"

"Yani sen yakışıklı çocukların numarasını alırdın genelde."

"Ben almam, onlar verir."

"O da doğru."

Birkaç dakika içerisinde herkes tamam olduğunda hepsine tek tek baktım.

"Biliyorsunuz uzun zamandır birlikteyiz."
Herkesten onaylayan mırıltılar çıktı.
"Ben sizi o zamanlara götüreceğim. Hepinizi ben birleştirdim. Benim sayemde birbirinizi tanıdınız ve bu arkadaşlık oluştu. Peki hiç sordunuz mu kendinize nasıl oldu diye?"

Hepsi beni sessizce dinlerken bu soruyla kafaları karışmıştı. Yüzlerindeki 'Bu kız ne diyor' bakışını yakalamıştım.

Cem heyecanla "E hadi Alya, ne diyeceksen de kızım." deyince diğerleri de ona katıldı.

"Nasıl diyeceğimi bilmiyorum."
Derin bir nefes aldım.
"Ailelerinizle bir anlaşma yaptım."

Kimsenin şaşırdığını görmeyince devam ettim. "Sizinle arkadaş olmamla ilgili. Babam zaten bu sayede şirkette çalışmaya başladı."
Art arda sıraladım cümleleri ama yine de istiflerini bozmadılar.

Can ilk defa konuşmaya dahil oldu.
"Biz bunu biliyoruz zaten."

İşte buna şaşırmıştım.

"Ne? Gerçekten mi?"

Hepsi onayladı.
Pınar "Ben o zaman annemle babam konuşurken duymuştum. Anlaşma, arkadaşlık ve babanın işi hakkında konuşuyorlardı. O kadar yadırgamadım çünkü senin samimiyetine inandım." dedi gülümseyerek.

Fırat "Alya, sen hep bizden üzüntülerini saklayıp mutlu göründün. Ama biz her şeyin farkındaydık, sana bir şey demedik." dedi. Kutay devam etti.
"Çünkü sana söyleyip seni utandırmak istemedik."

Hale son noktayı koydu.
"Biz senin sayende arkadaş olduk ve bunca zamandır ayrılmadık. Sana minnettarız gerçekten. Evet, senin açından bu arkadaşlık sahte gibi. Ama sen de biliyorsun ki çıkar bile olsa kimse bu kadar çekmez kimseyi. Biz sahte falan değiliz. Sana teşekkür etmek istiyorum, bizim her şımarıklığımızı çektin."

"Ben bildiğinizi bilmiyordum. Kendimi bunca yıl kasıp hep vicdan azabı çektim." Güldüm. "Keşke söyleseydiniz ya, bu kadar üzülmezdim."

Hepsi güldü. Can, "Üzülmene gerek yok." dedi. Onu onayladılar.

Omzumdan kalkan yükle rahatlamıştım.
"O zaman hesap benden." dedim keyifle.

Fırat üzüntüyle konuştu.
"Tatil günü erkenden bizi uyandırıp bunu söylemek için ta buralara kadar çağırdın. Hesabı da öde bi' zahmet."

Dediğine herkes güldü.
Hiçbir şeyin  düşündüğüm gibi olmaması beni sevindirmişti. Kafamda onlar hakkında yarattığım şeylerin aslında öyle olmamasına şükrettim.

Mesajın gelmesiyle telefonu elime aldım, mesajı açtım.

Bilinmeyen numara: Hey, gülüşün gerçek

Alya: Senin benim gülüşümle alıp veremediğin ne sjdwdnxnd

Üzgünüm, Seni Seviyorum ||TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin