-Özel Bölüm 2-

14.9K 829 247
                                    

12k olmuşuz, çok mutlu oldum. Oy ve yorumlarınız için çok teşekkürler.
Gelelim özel bölüme. Özel bölümü daha sonra yayımlayacaktım ama aklıma bölümde okuyacağınız şiir geldi (hep yazmak için bekliyordum). O yüzden hemen yazdım. (Şiirin ikinci kısmını yazdım. İlk kısmını siz okumak isterseniz de sonra okursunuz zaten sjndndjxndnxn)

Multi'de de bölümde geçen şarkı var.
(Whitney Houston - I will always love you)

İyi okumalar!

******

"Sonunda evleniyorsunuz ha?"

Annem yarı alaylı, yarı hüzünlü sesiyle konuşmuştu.

Boy aynasından kendime, gelinliğime ve saçıma bakıyorduk annemle. İkinci en mutlu günümü yaşıyorum diyebilirim. Birincisi zaten annemin kanseri yendiği gündü.

"Evet, sonunda." dedim gülerek. 

Arkamızdaki kapı açıldı ve Hale toz pembe, uzun elbisesiyle içeri girdi. O da diğer tarafıma geçip beni inceledi.
"Hiç evlenmeyeceksiniz sandım." dedi alayla ve gülmeye başladı. Annem de durur mu ona katıldı. Bense göz çevirdim.

"Abartmayın ya." dedim alınganlıkla.

Annem, "Hale haklı. Sekiz yıl nişanlı kaldınız." dediğinde Hale tekrar gülmeye başlamıştı.

Atarlı atarlı konuştum. "Tunç tıp okudu ya yedi yıl anne. Altını çizerim yedi. Benim de üniversitem vardı. Sonra iş falan. Anca yani."

Evet, bayağı uzun bir zamandı ama dolu dolu yaşamıştık. Kavgalarımız da olmuştu, güzel günlerimiz de.
Mezun olduktan sonra tiyatro gösterilerinde yer almıştım. Sinema filmlerinde de oynamak çok istiyordum ama hiç kısmet olmadı. Umarım ileride olur.

Aybars'ı merak ediyorsanız, o yazılım mühendisi oldu işte. Çok güzel bir işte çalışıyor. Sude ile yaklaşık bir yıl çıktıktan sonra ayrıldılar. Aybars'ın bir daha sevgilisi olduğunu görmedim. Ona aldığım kolyeyi de sonunda verdim. Aybars tahmin ediyormuş benim onu sevdiğimi. Hatta o partiye beni çağırmasının sebebi ise aramızda acaba bir şeyler olabilir mi, bunu görmek istemiş. Sonrasında anlamış beni sevemeyeceğini. İyi ki de sevmemiş çünkü benim gönlüm çoktan Tunç'a kaymıştı. Sonrasını da biliyorsunuz işte. Sude hayatına girdi.

Bir de bu süre zarfında turuncudan nefret etmeyi bıraktım. Nötrüm ona karşı.
Tunç'u daha iyi tanıma fırsatı elde etmiştim hem. Mesela en'lerini öğrenmiş, kişiliğini tanımıştım. Tabi bunlar ona daha da aşık olmama sebep olmuştu. Anlamıyordum, nasıl onu lisede fark etmemiştim ki? Bazen aptal olabiliyordum gerçekten.

Hale sonunda gülmeyi kesip "Dalga geçiyoruz, ciddiye alma." dedi.
Biraz daha sakinleştim ve "Gerginim, dalga falan geçmeyin." dedim.

Annem bana sarılıp "Gergin olma, sadece tadını çıkar." diye öğüt verdi.

Ama tabiki de böyle dedi diye gerginliğim azalmamıştı. Kapı tıklatıldığında o tarafa döndük. Babam yüzünde geniş gülümsemeyle içeriye girdi. Beni gördüğünde gözleri hayranlıkla açıldı.
"Çok güzel olmuşsun kızım."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Yanıma gelip koluna girmem için kolunu büktü. Koluna girdiğimde "Hazır mısın?" diye sordu. "Evet."

Annem ve Hale bizden önce odadan çıktı. Biz de ağır ağır salona doğru yürüdük. Salona giriş yaptığımızda durduk. Tunç, yanıma gelip babamdan beni devraldı.
Uzun koridoru I will always love you şarkısıyla yürürken sadece benim duyacağım ses tonuyla birden şöyle dedi: "Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin."

Ona baktım hayranlıkla ama o ileriye bakıyordu gülümseyerek. Takım elbisenin içinde muhteşem görünüyordu. Bu görüntüsünü aklıma kazıdım, ne zaman ona kızarsam affetmek için bir sebebim daha olsun diye.

Nikah masasına oturduk, evetlerimizi dedik ve tabiki ayağına bastım. Sonunda ise nikah memuru bana evlilik cüzdanını verdi. Şimdi ise dans ediyorduk. Hep merak etmişimdir gelin ve damat dans ederken ne konuşuyor diye. Merakımı gidermek istiyordum ama Tunç bana bakmaktan kendini alıkoyamıyordu.
Kulağına eğildim. "Neden konuşmuyorsun?"

"İlk karşılaşmamızı düşünüyordum."

"Seni çağırmıştım da gözlerimi kapattırmıştın, o günü mü?"

"Hayır, hastanede çarpıştığımız günü."

Aklıma hiç öyle bir sahne gelmeyince kaşlarımı çattım.
"Ben hatırlamıyorum." diyerek itiraf ettim.

"Nasıl ya?" diye sordu garipseyerek. Garipsemekte haklıydı tabi.

"Basbayağı."

"Mesajlaşıyorduk, sonra hastanede çarpıştık." Ben bir tepki vermeyince devam etti. "Sonra babam bana Tunç diye seslendi ya."

Hatırlar gibi olmuştum. Ama benim hiç aklıma gelmemişti ki o gün onun çarptığım kişi olacağı. Ne o zaman ne de sonrasında...

"Ben doğru düzgün yüzünü göremedim ki. Aklımda sen vardın çünkü."

Kurduğum cümleyi idrak ettiğimde gülmeye başladım. O da güldü benimle birlikte. Ne garip, onu düşünürken ona çarpıyorum ama fark etmiyorum bile.

"Tahmin etmiştim."

Dansımızdan sonra oyun havası, halay derken düğünün sonuna gelmiştik.
Herkesle vedalaştık ve eski model bir arabaya atlayıp evimize geldik. Tunç heyecandan kapıyı zar zor açmıştı. Beni kucaklayıp odamıza geldiğimizde indirdi beni. Düğünde söylediği şiiri devam ettirdi gözlerimin içine bakarken.

"Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin
ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton çayır çimen şimdi
Güldün,
Güller açıldı pencerelerimin demirlerinde
Ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm gibi zengin
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin."

(Nazım Hikmet)

******

Allah'ım nolur biri de benim için bu şiiri okusa...

Bu son özel bölümdü. Serüven burada biter. Sağlıcakla kalın.

Üzgünüm, Seni Seviyorum ||TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin