18.Bölüm: Geçmişin Gölgesi(1)

422 58 2
                                    

"Benim..." diye tok bir ses duyuldu düşman kalabalığın içinden. Herkes bir anda sesin geldiği yere dönüp kaynağını aradı. Üç kişi kalabalık güruhu yararak ilerlemeye başladı. 1. Yaşlı Ahmet ve 3. Yaşlı Kazım, heybetli diğer kişinin iki yanında ürkekçe ilerliyordu. Klan reisliğine soyunan kişinin Ahmet ve Kazım olmadıkları her hallerinden belliydi.

Konuşan, aralarında en belirgin olan heybetli adamdı. Ellili yaşlarının başlarında gibi görünüyordu ancak dalgalı saçlarında ve sakalında tek tük beyazlıklar vardı. Biraz daha ilerleyip ellerini arkasında kavuşturdu ve saçlarını geriye doğru yatırdı. Adam oldukça rahat görünüyordu fakat yaydığı aura o kadar kuvvetliydi ki yetiştiriciliği düşük biri yanında güçlükle nefes alabilirdi. Nitekim alandaki kalabalıktakilerin birçoğunun rahatsız olduğu anlaşılıyordu.

Üç kişi ilerlemeye devam etti. Yusuf ve Emirhan'ın önünde durduklarında kalabalıktan uğultular yükselmeye başladı. İri yarı adam 2. Nesil klan reisi Emirhan'a oldukça benziyordu. Etrafına şöyle bir göz gezdirip kollarını iki yana açtı. "Abi, yeğenim. Beni özlediniz mi?"

Kalabalıktan gelen uğultular yükseldi. Panik havası Yıldız klanı saflarına yavaş yavaş hâkim oluyordu.

"Ne dedi? Kulaklarımda bir sorun yok değil mi?"

"Kulaklarında sorun yok, baksana klan yaşlılarımız yanında ne kadar saygılı duruyor."

"Tsk, ne klan yaşlısı bas bayağı hain onlar yaşlı falan değiller!"

"Şiştt sesini alçalt bak sana kaç kişiler! Eğer duyarlarsa savaşı kaybettiğimiz gibi canımızı alırlar!"

"Salak herif! Eğer kazanırlarsa iyi bir sonun olacağını mı düşünüyorsun?"

"Korkak pislik! Bu korkaklıkla bu zamana kadar nasıl geldin?"

"SESSİZLİK!" diye bağırdı Yusuf. Kalabalık anında sessizleştiler ve gergin bir şekilde beklemeye başladılar. Sessizliğe gömülen kalabalık bakışlarını Emirhan'a çevirdi. Emirhan karşısındakini tatsız bir ifadeyle süzüyordu. Karşısında duran orta yaşlı adam küçük kardeşi olmasına rağmen herhangi bir duygu belirtisi hissettirmiyordu.

Klanın kurucu atası olan babaları ile birlikte bu toprakla beraber gelmişlerdi, on sekiz yaşına kadar araları gayet iyi idi fakat daha sonra klan reisliği pozisyonu yüzünden git gide araları bozulmaya başladı. Normal şartlarda aralarının bozulması gayet doğal sayılabilirdi zira yıldız klanı kurulduğu sırada rakamsız üst seviye bir klandı. Gücün ve zenginliğin getirdiği aç gözlülükle kardeşi Cengizhan gün geçtikçe daha kötü kalpli biri olmaya başladı. İçindeki kötülük öyle büyümüştü ki karısını bile bu gayede ölüme sürüklemişti. Her türlü kirli taktiği kullanmasına rağmen, gücün kural sayıldığı bu dönemde klan reisi mücadelesini kaybetmişti. Kaybetmenin verdiği acıyla kendine destek olan insanlarla birlikte bir iç savaş başlatmıştı. Çıkardığı iç savaş neredeyse kendi sonunu getirmek üzereyken klandan kaçmanın bir yolunu buldu.

"Hiç özlemedik desem gider misin?" dedi Emirhan, tatsız ifadesini bozmadan.

"Hahaha. Hadi ama abi. Ben senin küçük kardeşinim, aramızdaki ufak tefek problemleri büyütmeyelim ne dersin?" dedi alaycı bir ses tonuyla Cengizhan.

Cengizhan'ın sözleriyle ifadesi daha ekşi hale gelen Emirhan hafif gergin bir ses tonuyla "Ufak tefek problemler? Beni öldürmeye çalıştın! Kendi karını öldürdün! Klanın tüm gelişimine engel oldun, halen de olmaya devam ediyorsun! Babamız bile senin yüzünden, üzüntüsünden öldü! Hangi ufak tefek problemler?"

Abisinin ona karşı öfkesinin geçmiş günlerdeki gibi olduğunu fark eden Cengizhan, yüzünde aşağılık bir gülümseme ile "Peki, peki. Seninle daha fazla tartışmak niyetinde değilim. Yaşlandıkça daha sinirli olmuşsun." Dedi ve Yusuf'a doğru bakarak tekrar konuşmaya başladı " Yeğenim! amcanı selamlamayacak mısın, o kadar yol geldim?"

Yusuf önce sözde amcasının arkasındaki düşman kalabalığına baktı sonra tekrar amcasına doğru bakıp "Şöyle bir bakınca pekte iyi niyetli gelmiş gibi görünmüyorsun, çalının etrafında dönmeyi bırak da sadede gel. Amacın ne?"

"Pekâlâ, lafı uzatmayalım. Hakkım olanı almaya geldim"

Kardeşinin sözlerini duyan Emirhan başını iki yana sallayıp iç çekmeden edemedi. "Cengizhan, halen neyin peşindesin? Neyin hırsı bu? Kırk yıldır peşinde koştuğun reislik bu kadar mı önemli?"

Abisinin sözleriyle alaycı tavrını koruyamayan Cengizhan sinirli bir ses tonuyla "Neyin peşinde olduğum gayet belli, değil mi? Benim hakkımdı reis olmak, ama baba sana verdi. Sırf yetiştiriciliğin benden yüksek diye. Ben senden daha yetenekliydim ama baba bunu göremedi. Sadece birkaç yıl daha olsaydı zaten seni geçmiş olabilirdim ama baba buna müsaade etmedi ve reisliği sana verdi. Bunu kabul edeceğimi mi sanıyorsun? Hem babanın mirası hem de reisliği alacağım. Hepinizden daha güçlüyüm, hakkımı alacağım!"

"Hala anlamıyorsun değil mi? Bunun yetiştiricilik ile alakası yok! Baba ikimize de eşit davrandı, ikimize de şans verdi ama sen ne yaptın? Eşit mücadele etmek yerine sırf aç gözlülüğün yüzünden her türlü hainliği denedin. Baba bu yüzden klanı sana değil bana verdi! Babanın mirasına gelince de öyle bir şey yok, anla bunu artık!" dedi Emirhan.

"Olmaması imkânsız, babanın yetiştiriciliği vücut gelişim âlemini aşmıştı! Siz mirasa sahip olamıyorsunuz ama ben olabilirim ben senden daha yetenekliyim, daha güçlüyüm!"

Bir yandan konuşmaları dinleyen Yusuf konuya müdahil oldu. "Tamam yeter anladık, ama biz buradayken reisliğe el atman sence de zor olmayacak mı?"

"Zor? Hiç sanmıyorum." Dediği gibi aurasını saldı. Aurasını salması ile birlikte çevredeki herkes, bir adım geri çekildi ve gözlerinde korku peydahlandı. Aura 9.seviyenin ortalarında birinin aurasıydı!

Çevredeki insanları gözleriyle süzen Cengizhan, yüzlerindeki korku ifadesini görmekten memnun olmuştu! Tekrar Yusuf'a doğru döndü ve "Ne düşünüyorsun? Siz sadece iki 9. Seviye başlangıçsınız ama biz iki 9.seviye başlangıç ve bir orta seviyedeyiz sence de kolay bir şekilde pozisyonu alabilirim değil mi?" dedi. Konuşmasını bitirdikten sonra Yusuf'un korkmuş ifadesini görmek için sabırsızlanıyordu, ama neredeyse yarım dakika geçmesine rağmen ne beklediği ifadeyi görebildi ne de bir cevap alabildi. Hafif kaşları çatık bir şekilde "Hey konuşsana korkudan dilini mi yuttun?" dedi.

"Bence hala yeterli değil, ne dersin?" dedi hafif bir gülümseme ile Yusuf ve babasıyla aynı anda auralarını saldılar!

Bu sefer geri adım atanlar düşmanlardı çünkü Yusuf ve Emirhan'ın saldığı auralar 9. Seviye orta ve 9. Seviye zirveye aitti! Gördüğü sahne karşısında hayrete düşen Cengizhan öfke dolu bir sesle abisine "Nasıl olabilir! Ben senden daha yetenekliyim ama sadece orta seviyeye gelebildim nasıl olurda sen zirvede olabilirsin imkânsız!" dedi.

"Yetiştiricilik yaparken sadece yetenek yeterli değil, sakin bir zihin, azim ve zekâ da gerekli. Yetenekten başka hiç birine sahip değilsin, bu seviyelere çıkabilmen bile mucize bana sorarsan." dedi Emirhan.

"Peh, kendinizi çok görmeyin. Bir an için şaşırmış olabilirim ama bunları düşünmeden buraya geldiğimi sanıyorsan yanılıyorsun." Dedi ve kafasını arkasındaki kalabalığa doğru çevirip "Dışarı gel!" diye bağırdı.

Cengizhan'ın bağırması ile birlikte kalabalığın içerisinden yavaş adımlarla yürüyen seksenli yaşlarda görünen aşırı zayıf, sert esecek bir rüzgâr ile dağılacak gibi görünen kambur bir adam çıktı.

Bu zamana kadar sakin kalabilen Yusuf bile adamı görünce kaşlarını çattı ve yüksek sesle "Nasıl olur! Sen ölmemiş miydin?" diye bağırdı. 

Qi: AscensionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin