Ali'nin yokluğunda evraklar o kadar çok birikmişti ki kâğıt yığınları bir insan boyuna ulaşmıştı. Günlük olaylar, gelir-gider tabloları, yeni doğan çocuklar, ölen insanlar... Yüzlerce evrak incelenmeyi bekliyordu. Her ne kadar babası, yokluğunda klanı idare etmiş olsa da, resmi olarak klan reisi olmadığından evraklar konusunda bir şey yapamamıştı.
Ali evrakları incelemeye daldığı sırada, Yıldız klanında şenlik dolu bir hava vardı. Haberler klanda o kadar hızlı yayılmıştı ki küçük çocuklar kendi aralarında Ali'yi taklit etmeye başlamışlardı bile. Yaşlılar kapılarının önünde huzur dolu sohbetler ederken, kadınlar kocaları için güzel akşam yemekleri hazırlama başlamıştı.
Yetiştiriciliğe yeni başlamış olan on yaşındaki çocuklar, savaş esnasında Ali'nin başarılarını duydukları zaman rol modellerini bulmuşçasına daha sıkı çalışmaya başladılar. Hepsinin gözlerinde inanılmaz tutkulu bakışlar vardı. Bugünkü savaş, Yıldız klanı içinde kelebek etkisi yaratmıştı.
Yıldız halkı mutluluk ve gururu bir arada yaşarken, biraz uzaklarda Basil klanında işler çok daha karmaşıktı. Savaşın yaşandığı esnada Yıldız topraklarına yakın olan klanların gözcüleri de savaşı izliyorlardı. Bu gözcüler arasında Basil ailesinin gözcüsü de vardı. Hem Cengizhan hem Alim ile işbirliği yaptıkları için Yıldız klanının yaşaması yada ölmesi onları yakından ilgilendiriyordu. Olayların başından sonuna kadar izleyen gözcüler, savaş bittiği gibi soğuk terler dökerek haberleri vermek için klanlarına koşmuşlardı.
Klanlarına döndükleri esnada söyledikleri ilk şey Yıldızın savaşı kazandığı değil, Ali'nin tek hamlede Shin'i öldürmesiydi. Reis salonunda gözcünün raporunu dinleyen Andrew öfkesinden neredeyse kan kusacaktı. Gözcünün raporlarını dinledikçe alnında mavi damarlar görünmeye başlamıştı. Daha fazla kendi tutamayan Andrew önündeki yüz yıllık meşeden yapılmış masaya, avuç içiyle sağlam bir vuruş yaptı. Büyük bir gümbürtü ile masa ortadan ikiye ayrıldı. Öfkeyle ağzından tükürükler saçarak bağırdı. "PİÇ! KÜÇÜK PİÇ! Beni kandırmaya nasıl cüret edersin! Hepinizin kanını kurutacağım, derilerinizi yüzüp, etlerinizle köpekleri besleyeceğim!"
Tam o esnada içeriye başka bir gözcü girdi ve "Efendim, Yıldız klanının topraklarından bize bakan kısmında yaşlı bir adamın kafasını mızrağa geçirip astılar, kafa bize doğru bakıyor!" dedi. Andrew sinirden kıpkırmızı oldu, yumruklarını o kadar sert sıkıyordu ki morarmış parmaklarının arasından kan sızıyordu. "ÇIKIN DIŞARI! HEPİNİZ DIŞARI ÇIKIN! BANA SID'İ GÖNDERİN HEMEN!" diye bağırdı! O kadar sinirlenmişti ki neredeyse tüm birliklerini toplayıp yıldız klanına saldırmaya gidecekti, fakat hem kasap kardeşlerin ölmesi, hem de Ali'nin saçma gücü ona engel olmuştu.
Birkaç dakika sonra kapı çaldı ve Sid içeri girdi. Klan reisinin aşırı öfkeli olduğu buraya gelmeden önce duymuştu, o yüzden neredeyse korkudan bacaklarının bağı çözülecek hale gelmişti. Yavaşça öne doğru eğildi ve "Beni emretmişsiniz efendim?" diye konuştu.
"Bu andan itibaren Yıldız klanının her adımını takip edeceksin. Ne oluyor ne bitiyor hepsinden haberim olacak anladın mı? Özellikle Alim ve Ali. Eğer ikisinden biri klandan tek başına ayrıldığını duyacak olursan hemen gelip bana haber veriyorsun! İkisini de kendi ellerimle geberteceğim!"
"Emredersiniz efendim." dedi ve odadan ayrıldı. Odanın dışına çıktığı sırada hızlı adımlarla tekrar yürümeye başladı, bir binanın köşesini döndükten sonra derin derin nefes alıp vermeye başladı ve "Lanet olsun! Bu işi bırakacağım, her türlü manyakla ben uğraşıyorum. Neymiş efendim Alim ve Ali tek ayrılırsalarmış, hadi Alim i anladım, Ali'yi nasıl öldürmeyi planlıyorsun? Adam Shin e tek attı, sana ne yapar kim bilir" dedi ve söylenerek uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Qi: Ascension
Фэнтезиİnsanlık yaratılanlar arasında en düşük varlıktı. Hayatta kalmak için mağaralarda hatta yer altında yaşadılar. Diğer ırkların kölesi, zaman zaman besi hayvanları oldular. Ta ki Qi'yi keşfedene dek. Qi'nin keşfiyle kaderin esaret ve sürgün bağlarını...