36.Bölüm: Değişen Rüzgar

425 52 4
                                    

Reis salonunun penceresinden sakince topraklarını seyreden Andrew arkasını dönmeye tenezzül etmeden, eliyle uşaklarından birine işaret etti. Cılız çocuk hızla eğilip selam verdi ve koşarak odadan çıktı. Birkaç dakika sonra çocuk elinde gümüş bir tepsi ile tekrar girdi. Tepsinin içindeki fincanı ve şekerliği Andrew'ün oturduğu koltuğun yanındaki sehpaya bıraktı ve odadaki kuytu köşesine çekilmek için tekrar eğilip selam verdi.

Andrew kendinden beklenmeyecek bir sevecenlik ile gülümseyip çocuğun başını okşadı. Bu harekete çocuk da şaşırmış olacak ki gözleri fal taşı gibi oldu ve hızla köşesine koştu. Andrew sehpadaki çaya uzanıp bir yudum aldı ve seyre devam etti.

"Ailenin kahramanı olacaksın! Basil'in kaderini değiştireceksin. Bir yıl. Önümüzdeki yıldönümünde tüm dış bölge senin sancağın altında birleşecek Andrew." dedi ve kendi kendine kahkaha atmaya başladı.

Histerik kahkahasını duyanların tüyleri diken diken oldu. Son günlerde aldığı kötü haberler yüzünden çıldırmak üzereydi ama kalıntılardan gelecek olan son parti ile kendini teselli edip kontrolünü sağlıyordu. Andrew'ün penceresinde ufak alevler peydahlanmaya başladı. Akşam karanlığı dış bölge topraklarına yavaşça inerken Basil topraklarında tüm gece fenerleri bir bir yakıldı. Şenlik yerine dönen Basil topraklarındaki halk, emir üzerine sokaklara dökülmüştü. Neler olacağına dair bilgisi olan sadece üst kesimdi ve onlar da heyecandan yerlerinde duramıyorlardı. Emirler veriyor, düzenlemeler yapıyor, etrafa bağırıyorlardı.

Tam bu sırada Andrew ellerini dizlerine koyup oturduğu yerden doğruldu. "Karşılama vakti geldi." dedi ve birkaç uzun adım ile reis odasından çıkıp kapılara yöneldi. Klan kapısındakiler Andrew'ü görünce hemen ayağa kalkıp selam vermek için eğildiler. Andrew başıyla sessizce selamları karşıladı. Normalde dönüp bakmazdı ancak bugün özel bir gündü.

Kalabalık güruhla beraber kapılarda beklemeye başladı. 10 dakika...20 dakika...30 dakika...1 saat derken heyecanlı bekleyiş yerini yavaşça boğucu bir havaya bıraktı. Özellikle mutlu bir şekilde kapıya gelen Andrew bir saatin sonunda kaşlarını çatmış ve huzursuz bir şekilde kapıda bekliyordu. Birkaç nefes daha bekledikten sonra klan çalışanlarından birine dönüp "Neler oluyor?" diye sordu.

Adam titrek bir ses tonuyla "Efendim, henüz bir bilgimiz yok ama çok yakında haberimiz olacak. Gecikmenin sebebini araştırmaları için bir grubu gönderdim bile." dedi.

Andrew başını sallayarak onayladıktan sonra tekrar beklemeye başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar tekrar bir saat geçti ve halen bir gelen giden ya da haber yoktu. Bu geçen zamanda Andrew in mavi damarları alnında görülmeye başlamıştı ve kaşları o kadar çatmıştı ki, uçları toprağı işaret eder hale gelmişti.

Bu süreçte Andrew in yanında bekleyen yaver de titremeye ve soğuk terler dökmeye başlamıştı. Korkudan yüzü mosmor olan adam bu bir saatlik sürede tanrıya yalvardığı kadar hayatı boyunca yalvarmamıştı ama tanrı dualarına cevap vermedi. Kötü haber geldi.

"NE? NE DEDİN? TEKRAR ET, BİR DAHA SÖYLE!" diye öfkeli bir bağırış tüm klanda yankılandı.

En ufak zerresine kadar korkuyla titreyen haberci kekeleyerek "E... efendim. B...b...ben k...ken...kendi gözlerimle g...gördüm. Tü...tüm kalıntı ala...alanı yer...yerle bir edilmiş. Tüm işçiler ö...öld...öldürülmüş." dedi.

Sinirden gözleri kıpkırmızı olan Andrew, öfke ile bağırdı. "HEMEN TOPLANIN VE ATANIN GELDİĞİ YOLA DOĞRU İLERLEYİN. HEMEN!"

Andrew'ün deli gibi bağırması ile klandaki yetiştiriciler hemen harekete geçtiler ve toplanmaya başladılar. Fakat tam o esnada beklenmedik bir olay daha yaşandı. Klan kapısının hemen dışında kan kokan çuvallar bulundu.

Qi: AscensionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin