14.Bölüm: Umut Getiren Ayrılık Hediyesi(1)

452 58 2
                                    


Kara kaplan sıçradığı gibi yere çakılıp anlamsız sesler çıkarttı. Hızlıca toparlanıp kafasını arkaya çevirdi ve öfkeyle gürlemeye debelenmeye başladı. Gümüş, kara kaplanın kuyruğunu parçalamak istercesine kavramış, tüm gücüyle çekiştiriyordu. Ani bir dönüş ile kuyruğunu kurtarıp Gümüş'e doğru hamle yaptı ki acı bir çatırtı duyuldu.

Ali, işlevsiz hale gelmiş sağ eline rağmen kaplanın bir anlık boşluğundan kaplanın kaburgalarına soluyla sağlam bir darbe indirmişti. Öyle ki, hayvanın göğsünde hafif bir göçüntü oluşmuş, kaburgaları parçalanmıştı. Kaplan acıyla öfke arasında bir nöbete tutuldu. Darbenin şiddetiyle dişlerinin arasından süzülen kan hayvanı iyice kudurmuştu. Kaplan kontrolsüz olmasına rağmen öncekinden daha tehlikeliydi çünkü kendini tehlikede hisseden köşeye sıkışmış bir hayvan gibi tüm gücüyle saldırıyordu. Biraz yalpalayarak tekrar Ali'nin üzerine hamle yaptı. Kocaman açtığı ağzından uzanan beyaz kılıçlar Ali'nin yüzüne kadar ulaşmıştı ki hayvanın ağzı boşlukta kapandı ve başka bir çatırtıyla geriye savruldu.

Gümüş, kaplanın kuyruğunu öyle bir hiddetle çekti ki yerlerinden çıkan kemiklerin sesi çatışmanın sesini bir an için bastırdı. Buna rağmen Gümüş'ün öfkesi bir nebze olsun azalmış gibi görünmüyordu. Eğer kürkünün altına bakabilseydiniz, şişmiş kaslarının üzerinde küçük yılanlar gibi gezinen damalarını görebilirdiniz. Kaplanın kuyruğu bir halat gibi sallanıyordu. Kaplan kafası karışmış, öfkelenmiş ve korkmuş halde bir o yana bir bu yana saldırıyordu. Bu sahne bir süre devam etti. Maymun çekiyor, insan vuruyor, kaplan toparlanma fırsatı bulamadan bir darbe de maymundan yiyor, insan tekrar saldırıyor, saldırmaya hazırlanan kaplan yine çenesinin üzerine düşüyor.

Bir tütsü çubuğunun yanması kadar bir süre sonra kaplan cılız bir kükremeyle son nefesini verdi ve yere yığıldı. Kaplanın ardından Ali ve Gümüş de kendilerini yere attılar. Aşırı stres altında hem bedenleri hem zihinleri tükenmişti. Bir süre kıpırdamadan nefes nefese yattıktan sonra esen soğuk rüzgar ikiliyi bir nebze kendilerine getirdi. Ali ağır bir gayretle kafasını kaldırıp bağırarak seslendi. "Gümüş! Ölümle de burun buruna geldik ha? Sanırım artık gerçek arkadaşlarız!" Yorgunluğun ve acının bastıramadığı tek şey sesindeki samimi sıcaklıktı. Gümüş tüm gücüyle bağırdı. Bir onay, bir zafer narası gibiydi Gümüş'ün bağırışı. Ali de bağırarak karşılık verdi. Bir insan ve bir maymun, aralarında ölü bir kaplan varken yeşil çimenlerin üzerinde yatıp bağırıyorlardı. Bu dostluğun başlangıcıyla tüm kıtada felaket olarak anılacak olsalar da onlar bundan habersiz bağırmaya devam ettiler. Gerçi bu da bir başka zamanın hikayesi...

Biraz daha zaman geçtikten sonra enerji kazanan ikili yaralarıyla ilgilenmeye başladılar. Ali sağ kolundaki derin yaraya baktı ve kaşlarını çattı, eğer normal yollarla iyileşmesini beklerse en az bir ay elini kullanamayacaktı, bu tehlikeli dönemde çok kötü sonuçlar doğurabilirdi! Aniden aklına mucizevi gölet geldi ve gümüşe dönüp "Gümüş, buradaki tehlikeli durum geçti hadi kalk yeraltı mağarasındaki gölet'e gidelim" dedi. Gümüş kürklü maymun başıyla onayladı ve oyalanmadan yeraltı mağarasına doğru yöneldiler. Yorgun bedenleri yüzünden bir saatlik yol neredeyse iki saate kadar çıkmıştı. Ali on sekiz yıllık hayatında bu kadar bitkin olduğunu hatırlamıyordu. Acı yüzünden dişlerini sıkarak gölette kadar gelen Ali kıyafetlerini çıkarma gereği bile duymadan suya atladı.

Suyun içerisindeki enerji sanki generalden emir almış asker gibi sağ koluna doğru akın etmeye başladı. Kolunda hafif karıncalanma ve kaşıntı hisseden Ali hemen sevinçle meditasyona başladı. Birkaç saat sonra gözlerini meditasyondan açtı ve gördüğü sahne karşısında çok şaşırdı. Yarası neredeyse iyileşmişti! Dikkatli bir inceleme ile bir gün sonra eskisi gibi elini kullanabileceğini fark etti!

Qi: AscensionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin