1.4

14.4K 1.1K 264
                                    

Tamı tamına 1 hafta...

Tuna'yla bir haftadır mesajlaşmıyorduk ve bu sefer ki sebep telefon bozulması değildi. Bizzat kendim yazmamıştım. Daha doğrusu yazmaya utanmıştım.

Çünkü ben genel olarak yüzsüzce davranmaktan kaçınan biriydim. Fakat onunla olan konuşmalarımızı -boş bir anımda- okuduğumda yüzsüzce davrandığımı hissetmiştim. Sonuçta çocuk her fırsatta ona yazmamı istemediğini söylemişti. Neyime güvenip de yazmaya devam ediyordum ki?

Her yalnız kaldığımda aynı düşünceler içerisinde boğulmanın verdiği sıkıntıyla iç çekip kantincinin uzattığı soğuk çay ile krakeri aldım. Keşke Nilay bugün dişçiye gitmeseydi. En azından onunla sohbet ederken bunları düşünmüyordum.

Kantindeki masalara göz gezdirip boş yer olmadığına anlayınca adımlarımı merdivenlere yönelttim.

"İrem!" Kerem'in bana seslendiği duyunca arkama dönmeden önce anlık bir tereddüt yaşadım. Tuna'yla birlikte köşedeki masada oturduklarını kantine adım attığım an fark etmiştim ve beni yanlarına çağırırsa ne halt yiyeceğimi bilmiyordum. Bu bekleyişimin gereksiz olduğunu Kerem yeniden seslendiğinde fark ettim ve isteksiz adımlarla yanlarına gittim.

"Ne oldu? Bir sorun mu var?" Tuna'nın olduğu tarafa özenle bakmamaya çalışıyordum. Sanki göz göze gelirsek ona yazanın ben olduğumu anlayacakmış gibi bir his vardı içimde. Saçma olduğunu biliyor ama bu hissi de üzerimden atamıyordum.

"Hayır, işin yoksa bize katıl diyecektim." Keremle kuzen olmamıza rağmen okulda pek görüşmezdik. Çünkü o Nilay'dan dolayı yanıma gelmeye çekinirdi ben de Tuna'dan... Nilay yok diye beni çağırmıştı ama ben Tuna varken onun yanında durur muydum? İçimdeki kız çocuğu kıkırdadı, neden olmasın?

Elimdekileri masaya bırakarak Kerem'in yanındaki sandalyeye oturdum. Tuna'ya bakmamaya çalışsam da onun gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Hatta sadece onun değil kantindeki neredeyse herkesin... Çünkü Tuna yakışıklı bir tipti ama diğer yakışıklı çocukların yaptığı gibi kızlarla çok vakit geçirmezdi. Aslında o, kızlarla hiç vakit geçirmezdi.

Üzerimdeki bakışları yok sayarak Kerem'i dinlemeye başladım. Saçma sapan muhabbetler yapıyor, arada Tuna'yı dürtüp konuya dahil etmeye çalışıyor ve bana bakıp sırıtıyordu. Bazen söylediklerinde hafif bir ima sezer gibi oluyordum ama cümleleri öyle bir ustalıkla kuruyordu ki acaba ben mi kuruntu yapıyorum diye düşünmeden edemiyordum.

Konuşmanın ortasında omzumda hissettiğim elle  başımı kaldırdım ve Can'ın sırıtarak bana baktığını gördüm.

"Bunu söylemek belki de bana düşmez ama cidden Tuna'yla takılacak kadar düştün mü?"

Kaşlarımı çattım. Ne saçmalıyordu bu ahmak? Sırf Tuna'yı çekemediği için okuldaki herkesi doldurmuştu ki zaten kızları kendine yakınlaştırmayan Tuna'ydı. Kerem ve Tuna kavga çıkarmak için hareketlenmişti ki konuştum.

"Aslında haklısın..." Cümlenin devamını getirmek için ayaklandığımda gözüm Tuna'nın ellerine kaydı. Sinirli bir şekilde -sadece Kerem'in anlayacağını düşündüğü için aynı zamanda da rahattı- ellerini oynattı. Kerem'in kardeşi Suna için biraz işaret dili öğrenmiştim ve Tuna'nın ne dediğini anlamıştım.

"Sana kesin kuzenin de onlar gibidir demiştim."

Beni kesinlikle yanlış anlamıştı...

Uğradığım hayal kırıklığını saklamak için üstün bir çaba sarf edip Can'a odaklanmaya çalıştım.

"Bana bir şeyler söylemek sana düşmez. Sen kimsin ki benim kararlarımı yargılıyorsun? Hem o kadar ezik gördüğün Tuna'nın nesini gördün de böyle iğrenç davranıyorsun?.. Aslında biliyor musun Can? Bunu söylemek bana düşmez ama Tuna'nın her bir başarısını kıskanıp, onun gibi olamadığın için de yaşadığı rahatsızlıkları yüzüne vurarak bir mikrop gibi davranmayı artık bırakmalısın."

Can bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama söyleyecek bir şey bulamamasından olsa gerek ağzını kapattı. Aynı eylemi birlaç kez tekrar edip elini yumruk haline getirdi. Söylediğim sözleri sindiremedi ve hızla kantini terk etti. Olay izlemenin verdiği mutluluğu yaşayan diğer öğrencilerden kimi kendi aralarında fısıldaşıp konuyu analiz etmeye başlamış, kimi de kendi işine dönmüştü.

"Kuzen, neden eşit ağırlık okuduğunu az önce daha iyi anladım. Fena koydun çocuğa. Helal be! Görüyor musun Tuna, aynı ben."

Bakışlarımı Tuna'ya çevirdim. Gözlerinin rengi çok yoğundu. Ve o yoğunlaşmış gözleri dikkatli bir şekilde beni inceliyordu.

"Kerem, öğle arası bitmek üzere. Ben en iyisi sınıfa çıkayım." Der demez arkamı dönmüştüm ki son noktayı koymadan gitmek istemedim.

"Bu arada Tuna, insanları ön yargılı olmakla suçlamadan önce kendi ön yargılarından kurtul derim. Ve seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama ben tahmin ettiğinin aksine onlar gibi değilim."

Sırtımda hissettiğim bir çift şaşkın bakış eşliğinde sınıfa çıktım.

Yüzümde oluşan zafer gülümsemesine engel olamamıştım.

SISKA || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin