6.7

8.1K 593 163
                                    

Siz bu bölümü okurken ben 70.bölümü yazıyor olacağım.d

Ne kadar yorum o kadar bölüm felsefemiz kesintisiz devam ediyor rşdwşd

*

Kapının ziline basıp ağırlığımı sağ bacağıma verdim. Babamın kapıyı açmasını beklerken nefesimi tutmuştum. Aslında kapıyı Sinem abla da açabilirdi ama şu an babamla yalnız olmak istiyordum. Umarım bir işi vardır da şu an evde değildir.

"Hoş geldin." Elimdeki hırkayı sıkıca tuttuğumu fark ettiğimde kollarımı gevşettim ve gülümsedim. "Hoş buldum, baba." İçeri geçmem için kenara çekildiğinde yüzümdeki gülümsemeyi silmeden içeri girdim. Çantamı ve hırkamı portmantoya asarken o çoktan televizyonun karşısındaki yerine geçmiş olmalıydı.

Kapıyı babam açtığına göre sanırım Sinem abla evde değildi. Bunu doğrulamak için koltuklara yaklaştığımda babam, tahmin ettiğim gibi kapalı olan ekranın karşısındaki koltuğa yerleşmişti. Hani her evde asla dile getirilmemiş ama aynı zamanda da evdeki  erkesin bildiği bir kural olurdu ya, bizimki de ne olursa olsun babamın televizyonun karşısındaki koltuğa oturması gerektiğiydi. Kulağa saçma geliyor olabilir ama siz bunu bir de babama sorun.

"Sinem abla nerede?"

"Bugün kendine izin verdi ve şu an kuaförde. Anlayacağın sabaha karşı anca evde olur." Söylediğine gülüp başımla onayladım. Haklıydı, Sinem abla sürekli kuaföre gidip bakım yaptıran biri değildi ama aklına estiğinde kuaförde saatler harcamaya bayılan biriydi.

"Ee, mesajlarımı ciddiye alamayan İrem hanım, neyin var bakalım?" Babam aniden işine aşık psikolog tavrına bürünüp ciddiyetle harmanlanmış bir endişeyle gözlerini üzerime dikti. Bense tam aksine aklımda babamın mesajlarını canlandırıp gülmemek için dudağımı kemirmiştim. Sinem ablayla tanışmadan önce tuşlu telefon kullanıyordu ve dokunmatiklere hala alışamamıştı.

Yüz ifadesinden taviz vermediğini fark edince çaprazındaki koltuğa oturup boğazımı temizledim. Babam bu zamana kadar sık sık çocuğunun problemleriyle ilgilenmeye çalışan ebeveynler kategorisine hiç girmemişti. Şu an onlardan biriymiş gibi davranması şaşkınlığımı yeniden gün yüzüne çıkarmıştı. Yeniden diyorum çünkü ilk şaşkınlığımı mesaj attığında yaşamıştım.

"Hadi, seni bekliyorum." Konuşmam için teşvik edici birkaç cümle daha kurduğunda odadaki tüm oksijeni sömürmek istercesine nefes aldım, kaybedecek neyim vardı ki?

"Baba, eğer lafımı kesmeyeceksen, anlatmaya başlayacağım." Onayladığını görünce başladım anlatmaya. İlk başlarda kısık çıkan sesim konuştukça rahatladığımı fark edince normal tonuna dönmüştü ve ben ruhumdaki tüm karanlığı babamla paylaşmıştım. Yaşadığım her şeyi baştan sona anlatma fırsatını hiçbir zaman yakalayamamıştım. Tamam karşımdaki kişinin babam olması işleri pek kolaylaştırmıyordu ama bu, rahatlamaya başlamama da engel değildi.

"Niye herkes tarafından yaralanıyorum, baba? Tamam, seninle hiçbir zaman çok samimi bir ilişkimiz yoktu ama şimdiki kadar uzak da değildik birbirimize. Sen bile uzaklaştın benden, baba. Ne yapacağım ben? Çevremde beni seven tek bir insan yok." Boğazıma takılan yumru susmama neden olmuştu, pardon yanlış söyledim. Boğazıma takılan yumru ağlamamak için dudaklarımı dişlememe ve tuzlu suyun tadını almama neden olmuştu. Hızlı ve sert bir şekilde yanaklarımı sildiğimde içten içe kendime kızıyordum. Ne ara bu kadar sulu göz biri olup çıkmıştım?

Cevap bekleyen bakışlarımı babama yönelttim. Dakikalardır ben konuşmuştum, o susmuştu. Şimdi yer değiştirme zamanıydı. Babam altın kuralını çiğneyip koltuğundan kalktı ve yanıma oturdu. Göz yaşlarımı elleriyle kurulayıp derin bir nefes aldı.

"Anneni çok severdim. Sarı saçlarını, renkli gözlerini... En çok da insanın içini ısıtan gülüşünü." Gözleri televizyonun siyah ekranına kaymıştı ama o kadar duygu yüklü bakıyordu ki ekranda annemi görüyormuş gibiydi. "Onu basit bir şekilde kaybetmedik. Bu ikimiz içinde hayatımızdaki en zorlu süreçti. Onun acısıyla kavrulurken seni unutmuştum. Bu yaptığım hem bencilce hem de bir babaya yakışmayan bir hareketti. Özür dilerim, kızım. Hiçbir zaman tam anlamıyla bir baba olamadım sana." Belimde hissettiğim kollarıyla kendimi o kadar güvende hissetmiştim ki... Sahi, en son ne zaman babamla sarılmıştım? Düğün gecesinde. Herkesin tebrik amacıyla yaptığı o samimiyetsiz kucaklama. Baba kızın arasında samimiyetsiz kelimesi olmamalıydı. Hele de yıllarını sadece ikisinin yaşadığı bir evde geçirmiş baba kız arasında...

Kollarım boynuna dolandığında burnunu çektiğini fark ettim. Ağlıyor olamazdı değil mi?

"Söz veriyorum, İrem. Eskisinden daha iyi bir baba kız ilişkimiz olacak." Birbirimizden ayrıldığımızda gülümsedim. Yıllardır bu sözü duymayı bekleyen kalbim ziyadesiyle mutluydu.

"Can ve Tuna'ya gelecek olursak..." Kendime geldiğimde söyleyeceklerini merak etmiştim. Elimle devam etmesini işaret ettim. "İkisi de seni seviyor ama hatalarını çok geç fark etmişler. Samimi bir şekilde pişman olduklarına inanmadığın müddetçe ikisini de affetme." Söylediği her cümle bir külçe altın değerinde olan adama baktım. Babamla bu aramızda olanlara hala inanamıyordum. Sıradan bir baba kız ilişkisine sahip olmak... Zihnimde bile canlandıramadığım bir şeydi.

Can ve Tuna konusunda da haklıydı. Babamın sözünü dinleyecektim. Belki.

"İrem, sana sormak istediğim son bir soru var." Babamın konuşmadan önceki tavrına büründüğünü fark edince ciddileşip tek kaşımı kaldırdım. Ne soracaktı ki?

"Pamuk şeker yemek ister misin?"

*

Babamla hiçbir sorunum yok ama gelmiş geçmiş tüm kitaplarımda baba kızın arasını kötü yapıyorum derdim ne benim sllfsdlwşg

Babasıyla arası düzeldi ya, darısı diğerlerinin başına.♡

İrem dışında hangi karakteri seviyorsunuz?

SISKA || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin