arkadaşlar lütfen yorum yapmadan geçmeyin, seviliyorsunuz♡
*
Daha önce etkilendiğim yakışıklı çocuklar olmuştu ama hiçbiri gözümde, şu an karşımda dağınık saçıyla ve uykulu haliyle bana bakan Tuna kadar mükemmel değildi. Bazen öyle bir ruh haline giriyordum ki onu gördükçe aptal aşıklar gibi sırıtıp derin bir iç çekesim geliyordu. Ne yapayım? Kusur olarak gördüğü şeyler arasında o kadar kusursuz duruyordu ki ona hayran olmamak elde değildi...
Revirin gıcırtılı yatağında oturur pozisyona geçip bakışlarını bana yönelttiğinde derin bir nefes aldım. Hislerim ne ara bu kadar seviye atlamıştı, hiçbir fikrim yoktu. Sanki son yarım saattir yaptığım tek şey değilmiş gibi bakışlarımı -yine- küçük odada gezdirdim. Gözlerimiz kesiştiğinde bakışlarındaki sertlik şaşırmama neden oldu. Bu kızgınlık bana mıydı? Neyse, yakında çıkardı kokusu.
"İyi misin?" dedim, yüzünü incelemeye devam ederken. Yüzündeki ve gözlerindeki ifade yumuşarken başıyla onayladı.
"Kaç saattir buradayız?" Uzun ve ince parmaklarını ağır ağır hareket ettirip odayı inceledi.
"Çok olmadı, bir yarım saat falan." Yine bir onaylama ve sessizlik. Ne bekliyorum ki? 40 yıllık arkadaşlar gibi muhabbet etmeyi mi? Yüzümü buruşturacakken son anda kendimi frenledim. Of! Onunla arkadaş olma düşüncesi hala hoşuma gitmiyordu.
"Tuna, acıktın mı? İstersen kantinden bir şeyler alabilirim?" Yaklaşık bir dakika boyunca cevap vermesini bekledim. Tam 'İnsan bir cevap verir değil mi?' diye kendi kendime yakınacakken, gözlerini sonradan fark ettiği duvar saatinden alıp bana baktı. Yüzümdeki beklenti dolu ifadeyi görünce başını 'Ne oldu?' dercesine salladı.
"Acıktın mı diye sormuştum da..."
"Sorduğun için sağol ama acıkmadım." Cümlesini bitirmesiyle karnı guruldamasaydı bu dediğine inanabilirdim ama suç ben de. Yemek yeme alışkanlığı olmayan birinin acıktım diye yakındığı nerede görülmüştü ki?
"Aynen, hiç acıkmamışsın." dedim gülerek. "Neyse, ben kantinden bir şeyler alıp geleyim. Ne istersin?"
Yüzüne bakınca itiraz edeceğini anladım ve kaşlarımı çattım. "İtiraz kabul etmiyorum beyefendi. Hımm... Tost ve dönerle pek aran yok. Çiğ köfte de sevmezsin, neymiş efendim çok acıymış. Imm... Poğaça alayım mı?" Ayaklanıp eteğimi düzelttim. "Ben peynirli poğaça sevmem. Sana patatesli alayım mı? Bak zeytinli de güzel ol-" Bakışlarındaki şaşkınlığı görünce cümlem havada kaldı ve ben kırdığım potu ancak fark edebildim.
Kendimi kaptırıp onun sevmediği birkaç şeyi saymıştım. Pardon ama neyin kafasını yaşıyorum ben?
"Öyle şaşkın şaşkın bakma bana. Kerem söylemişti bir ara, oradan aklımda kalmış olmalı. Neyse ben kantine gidiyorum." Bir şey demesini beklemeden odadan çıkıp kantine indim.
Koridorda ilerlerken başımı iki yana salladım. Eğer odada biraz daha dursaydım ona yazan kişinin ben olduğumu anlaması an meselesiydi. Elimde olmadan yüzüm düşmüştü. Bu iş böyle nereye kadar gidecekti? Sonsuza kadar platonik bir anonim olarak mı kalacaktım?
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SISKA || texting
Historia Corta*TAMAMLANDI* 053*: Saçların sence de fazla aşık olunası değil mi? 053*: Sanırım ben önce sana sonra saçlarına vuruldum yayınlanma tarihi: 21.11.2018 bitiş tarihi: 25.12.2020