Oy konusunda bir sıkıntımız yok, bu konuda cömertsiniz sağ olun da yorum konusunda beni üzüyorsunuz haberiniz olsun. Artık harfli sayılı yorumları saymayacağım. Hem göz yoruyor hem de asıl yorumlar gözümden kaçıyor cevaplamam gereken yorumu bile haftalar sonra görüyorum, olmuyor. Umarım tehdide gerek kalmadan yorum bolluğu mesajı alınmıştır eşcşslfls
Uzun yazmış diyip geçmeyin okuyun notumu gari slflwlc
*
Kafeteryaya girdiğimde kalabalığa karşı göz devirmeden edemedim. Dışarıda hava o kadar iyiyken neden herkes buraya doluşmuştu ki? Ağır bir şekilde kahve almak için ilerlerken duyduğum adım sesleriyle birinin bana eşlik ettiğini fark edip duraksadım."Sanırım kahve içmek istiyorsun. Bu kalabalıkta sıra sana biraz zor gelir söyleyeyim." Dudaklarına samimi bir tebessüm yerleştirdi. Önce elindeki kahvelere sonra da yüzüne doğru ters bakışlar attım.
"Bunda seni ilgilendiren bir kısım göremiyorum, Tuna."
Yüzündeki tebessüm bozulmak adına kıpırdadı ama aksine daha da yayılıp bir gülümsemeye dönüştü. Elindeki bardaklardan birini bana uzattı. "İşte beni ilgilendiren kısım burası."
Elime tutuşturduğu kahveye baktım. Tamam, canım kahve içmeyi istiyordu ama Tuna'nın verdiği kahveyi kabul etmeyecektim. "Buna gerek yok." diyerek kahveyi ona geri vermeye çalıştım. Almamak için bir iki adım geriledi. "Hayır, var."
Kahveyi verme girişimlerimi birkaç kez daha savuşturdu, ona ters bakışlar atıp yan taraftaki masaya koydum bardağı.
"Niye böyle yapıyorsun?" Omuzları pes edercesine düşmüştü. Çabaladığınının farkındaydım ama her seferinde bu kadar basit olmamalı diyerek kendimi telkin etmeden de duramıyordum. O benim tüm yaz tatilimi, moralimi ve güvenimi kaybetmeme neden olmuştu.
"Boşuna çabalıyorsun Tuna, bizden olmaz. Hele de sen hala Sude gibi bir arkadaşa sahipken." dedim, omuz silkerek. "Ne yani bütün sorun Sude mi?"
"Hayır, bütün sorun senin beni anlamamak için inat etmen. Sana söylediğim şeylere inanmazken benim sana inanmamı bekliyorsun. Sanırım senin gözünde saf insan profili çizmişim."
Cevap vermesini beklemeden ayrıldım oradan. Çimlere oturmuş insanların arasından geçerken aralarında Laçin'i görmemle duraksayıp rotamı ona çevirdim. Tek başına oturmuş, kitap okuyordu. Asık bir suratla yanına oturduğumda kitabını okumayı bırakıp bana döndü.
"Neyin var kuzum?" Derin bir nefes aldım. Neyim yoktu ki? Tuna bir yandan kendini affettirmeye çalışırken Sude'nin dibinden ayrılmayışına bir şey demiyordu. Laçin, Can ile konuşmaya başladığından beri Can etrafta mutlu bir ruh gibi geziniyor ve bana pas vermiyordu. Kerem ve Nilay'a ne zaman ulaşmaya çalışsam meşgul olduklarına dair bir şeyler geveliyorlardı ve babam evlendikten sonra gözü beni iyice görmez olmuştu. Bunlar üst üste geldiğinde bir sorun teşkil etmiyorsa, hiçbir şeyim yoktu.
"Önemli bir şey değil. Az önce Tuna'yla karşılaştım." Hmm, diye bir ses çıkarıp elindeki kitabı yan tarafına koyup vücudunu iyice bana döndürdü. "Tuna gerçekten pişman, bunu gözlerine her baktığında anlayabilirsin. Tamam, belki de yorum yapmaya hakkım yok ama bence ona ikinci bir şans vermelisin." Pişman olduğunu ben de biliyordum, salak değildim. Benim sinirlendiğim nokta ona Sude'nin onu arkadaş olarak görmediğini söylememe rağmen bana inanmamasıydı.
"Pişman olduğunu ben de biliyorum ama..."
"Selam kızlar." İkimizde enerjik bir şekilde başımızda dikilen Can'a döndük. Ona baktığımı fark edince göz kırptı ve gözlerinin odağı yine Laçin oldu.
"Benim öğleden sonra dersim yok. Eğer senin de yoksa bir şeyler yapalım diyecektim." Elini utangaç bir şekilde ensesine atmıştı. Sonunda birilerine karşı bir şeyler hissetmesine sevinmiştim.
"Mesaj atsan daha basit olmaz mıydı senin için?" dedi Laçin gülerek. "Telefonun kapalı sanırım ulaşamadım."
"Aa, şarjı bitmiş olmalı. Neyse, gidebiliriz. Öğleden sonra önemli bir dersim yok zaten." Böyle olmaları iyi hoştu da gerçekten beni dışlıyorlarmış gibi hissetmeme neden oluyordu. "İrem, sen benim imza işini halledersin değil mi?" Başımla onayladığımda alelacele görüşürüz diyerek uzaklaştılar.
Olmayan moralim ve ben yalnız kalmıştık. Gözüm Laçin'in az önce okuduğu kitaba kaydı, acele ederken burada unutmuş olmalıydı. Gerçi neden o kadar acele etmişlerdi ki? Sayılı dakikaları varmış gibi... Kitabı elime alıp kapağını incelemeye başladım. Bir çeşit psikoloji kitabıydı.
Neden mutsuzuz?
İsmi içeriğini merak etmeme neden olmuştu. Rastgele bir sayfa açıp okumaya başladım.
Bir insan neden mutsuz olur, hiç düşündünüz mü? İnsan hayattan beklediği karşılığı alamazsa mutsuz olur. Ki hayatın zoru sevdiğini biliyoruz, bu yüzden çoğu zaman beklediğimiz karşılığı alamayız. Bu durumda yapmamız gereken mutsuzluğu devam ettirmek değil aksine onu yanımızdan kovmaktır. Evet, mutsuz olmak ne kadar elimizde değilse mutlu olmak da o kadar elimizde. İnsan gerçekten mutluluğa ulaşmak isterse engelleri aşması o kadar da zor olmayacaktır.
Kendimi hiç iyi hissetmezken böyle bir paragrafla karşılaşmam evrenin bana mesajı olabilir miydi? Cümlelere kısaca göz atarken birkaç sayfa çevirip gözüme çarpan kelimelerle bir sayfada sabit kaldım.
İnsan kendini dışlanmış gibi hissederse de mutsuz olur. Genellikle bu dışlanmışlık hissinin içi boştur, gelip geçici bir şeydir ama öyle zamanlar oluyor ki sevdiklerinizin size gereken hassasiyeti ve önemi göstermediğine şahit oluyorsunuz. İşte mutsuzluğu tetikleyen en kritik etken de bu oluyor. İnsan bu hissi içine atıp büyütürse, istemeyeceği durumların içerisinde daha fazla bulunur. Bu durumda seçmeniz gereken iki seçenek vardır; ya onlara tavrınızı belirtip kendilerine çeki düzen vermelerini isteyeceksiniz ya da onları hayatınızdan sileceksiniz.
Hislerime tercüman olan paragraf tüylerimi ürpertti. Hızlıca kapağını kapatıp yanıma koyduğumda arkamdaki ağaca yaslanıp gözlerimi kapattım. Kitabı yazan kişinin söylediklerini mantıklı bulmuş ve hak vermiştim. Peki benim ne yapmam gerekiyordu?
Ayaklandığımda kitabı da yanıma aldım. Sanırım gitmem gereken bir yer vardı. Zaten Laçin'in söylediği gibi önemli bir dersim de yoktu. Kitabı çantama atıp çıkış kapısına ilerlemeye başladım.
Kafam kazan gibiydi.
*
İrem'e hak veriyor musunuz?
Gidişat nasıl?
Buraya benim hakkımda ya da kitap hakkında merak ettiğiniz bir şey varsa sorabilirsiniz.:*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SISKA || texting
Short Story*TAMAMLANDI* 053*: Saçların sence de fazla aşık olunası değil mi? 053*: Sanırım ben önce sana sonra saçlarına vuruldum yayınlanma tarihi: 21.11.2018 bitiş tarihi: 25.12.2020