5.3

10.1K 721 430
                                    

Bilin bakalım kimin interneti bitti ve net yükseltmek için kendini parçalıyor?

Sınır +200 yorum.

*

"İrem, hadi kalk, geldik."

Nilay parmaklarını böbreğime kadar geçirip dürtünce rahatsız olup yerimde kıpırdandım. Normalde araba yolculuklarında uyumazdım ama kendimi bitkin hissediyordum. Gözlerimi araladığımda Nilay başıyla dışarıyı işaret etti. "Bak, evine geldin. Hadi git bir duş alıp dinlen. Yorgun görünüyorsun." Bir şey demeyip başımla onayladım.

"Önce Can'ı şimdi de beni bıraktınız diye orada burada sürtmeyin, gidin dinlenin. Birkaç gün de görüşmeyelim. Bıktım yahu, her dakika sizi görmekten." Bavullarımı kapımın önüne koyup yeniden arabaya gelen Kerem bana ayıplayan bakışlar attı. "Biz sanki çok meraklıyız senin cehennem zebanisi gibi olan yüzünü görmeye." Ağzımı eğerek taklidini yaptım. Gülüşüp birkaç laf daha attıktan sonra arabadan indim.

Yazı onlarla beraber geçirmek iyi gelmişti, tahmin ettiğim gibi çökmemiştim. Bir şekilde atlatmış sayılırdım. Kollarımı iki yana açıp esnedim, arabada uyumama rağmen hala uykumu alamamıştım. Savsak adımlarla eve doğru ilerleyip çantamdan anahtarı çıkardım. Babam bu saatte evde olmazdı.

İçeri girdiğimde bavulları hafiften zorlanarak içeri sürükledim. Kerem artık ne kadar dikkatli(!) taşıdıysa bavulları, tekerlekleri aşınmıştı. Kapıyı kapatıp çantayı girişteki portmantoya asarken yeniden esnedim. Nilay'ın da söylediği gibi duş alıp ardından uyumayı planlıyordum. Bavulu boşaltma işini sonra da yapabilirdim.

Kısa bir duş aldıktan sonra son zamanlarda geleneksel bir ritüele dönüşmüş pijamalarımı giyip saçlarımı  kuruttum. Üzerimdeki yorgunluk hala gitmemişti. Umarım üşütmüyorumdur, diye söylendim.

Komodinin üzerinde duran telefonuma bildirim geldi. Gerçi Instagram sağ olsun, bildirimler durmak bilmiyordu. Bu yüzden uygulama bildirimlerini kapatmıştım. Ekranı açtım, Egemen mesaj atmıştı.

Egemen: Vardınız mı İstanbul'a?

İrem: Evet, sonunda

Egemen: Çok yoruldun mu?

İrem: Zaten yolu uyuyarak geçirdim ama yine de yorgunum biraz

İrem: Senin uçağın yarınaydı değil mi?

Egemen: Evet

Egemen: Plaj kızlarını bırakıp gidesim yok oysaki :(

İrem: Sapık sşfşwlflw

Egemen: Ayıp ediyorsun ne sapıklığımı gördün

İrem: Üstünden çok geçmedi, bir dakika önce falan

Egemen: Ama haksız mıyım Ankara'da kim plaja gider gibi giyinir ki?

İrem: Evlâdım zaten yakında havalar soğuyacak, Antalya'da da insanlar mont giyecek

Egemen: Lan ben bunu hiç düşünmedim

İrem: Bir de mühendislik okuyorsun

İrem: Seni o bölüme yanlışlıkla almış olmalılar wşxşwlg

Egemen: Kalbimi kırıyorsun:(

İrem: Ağla:(

Cevap yazmasını beklerken kapı zilini duydum. Kim gelmiş olabilirdi ki? Babamın gelmesine daha vardı.

İrem: Kapı çaldı ben bir bakayım

İrem: Görüşürüz

Egemen: Görüşürüz

Ağır adımlarla merdivenlerden inerken kimin gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Belki de Kerem'in arabasında bir şey unutmuştum ve Kerem onu getirmeye gelmişti. Başımı salladım. Kerem üşengeç insandı, onu bana getirmez yan yana geldiğimiz bir zamanda verirdi. Belki de babamın işi erken bitmişti, neden olmasın?

Zaten kalabalık olmayan zihnimdeki listeden gelebilecek olan kişileri düşünürken, bu aralar en ufak bir şeye bile kafa yorduğumu fark ettim. Gereksiz olsa dahi ayrıntısına kadar düşünüyordum, saçmaydı.

Kim olduğunu sormadan kapıyı açtığımda küfür etmemek için dilimi ısırdım. Sanırım yine halüsinasyon görüyordum. Kısalttığı saçlarıyla karşımda duran Tuna kesinlikle bilinç altımın bir oyunu olmalıydı. Peki ya kapı zili? Başımı iki yana sallayıp koluma çimdik attım.

Gerçekti. Kolumdaki ufak sızı kadar gerçek...

Aylardır yüzünü sadece fotoğraflardan görerek sinir olduğum Tuna karşımdaydı. Ne yapacağımı bilemiyor, şaşkınlıkla ona bakıyordum. Elbet bir şekilde yüz yüze geleceğimizi biliyordum ama o zamanın bu kadar erken gerçekleşeceğini tahmin etmemiştim.

Konuşmak için ağzımı açtığımda boğazımdaki yumruyu hissederek dudaklarımı birbirine bastırdım. Konuşursam ağlardım. Hem ne diyecektim ki?

Sen hayatımdaki en büyük hayal kırıklığısın, desem nasıl olurdu? Ya da küfredip kapıyı suratına kapatsam? Beddua da edebilirdim. Titremeye başlayan çenem, ne onunla yüzleşmeye ne de karşısında tek bir kelime etmeye hazır olmadığımın kanıtıydı. Uzun zamandır işaret dili için kullanmadığım parmaklarımı oynattım.

"Hangi yüzle kapıma geliyorsun? Defol git."

Gülümsedi. Acıyı içinde barındıran bir gülümsemeydi. Çatık kaşlarımı düzeltmedim. Ona o kadar kızgın ve kırgındım ki, bu hislerin hiç azalmadığını onu karşımda görünce anlamıştım. Bunu o normalde kıyamadığım saçlarını yolup ağzına sokma dürtüsüne karşı koymaya çalışırken fark etmiştim. Saçlarını kısaltmıştı üstelik. Ağzının ortasına vurasım geliyordu.

Derin bir nefes alarak dişlerimi birbirine bastırdım. Çenem hala titriyordu. Karşısında istediğim kadar güçlü duramadığım için içten içe kendime sövüyordum. Vereceği cevabı görmek için kemikli parmaklarına baktım. Onları hareket ettirmesini ve benim de ağzının payını vermem gerektiği anı bekliyordum.

Derin bir nefes aldığını duydum.

"Zaten bir kere gitmek gibi bir hatayı yaptım. Benden aynı hatayı ikinci kez yapmamı nasıl istersin?"

Koluma ikinci kez çimdik attım. Bu halüsinasyon değilse bile bir rüya olmalıydı.

Aksi takdirde, hareket etmesini beklediğim parmakları yerine, kulaklarımı erkeksi bir ses doldurmazdı.

*

Gidişatımız nasıl sizce?

Tuna hakkındaki düşünceleriniz?

İrem hakkındaki düşünceleriniz?

Benim hakkımdaki düşünceleriniz? şsşxlaöv

SISKA || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin