2.0

13.6K 932 77
                                    

"İremciğim?"

Tabağımdaki yemekle oynamayı bırakıp bakışlarımı Sinem ablaya çevirdim. Bakımlı yüzü beklenti içerisindeydi. Sinem abla babamın sevgilisiydi ve bizi akşam yemeğine davet etmişti. Bazı tuhaf takıntıları görmezden gelindiğinde iyi biri sayılırdı.

"Efendim, Sinem abla?"

"Yemeği beğenmedin mi tatlım? İstersen başka bir yemek getirebilirim, dolapta var bir şeyler." Ellerimi sağa sola sallayıp itiraz ettim.

"Hayır, sadece çok aç değildim. Ayrıca mantı da çok güzel olmuş, ellerine sağlık."

"Yalaka." İştahsızlığımın sebebi olan kişi konuştuğunda hepimiz ona döndük.

Can.

Sinem ablanın oğlu oluyordu ve biz bu yüzden haftada en az iki kez yan yana geliyorduk. Söylediği kelimeyi dışından söylediğini fark etmemiş olacak ki bakışlarımızı görünce afalladı.

"Can." Sinem ablanın otoriter sesi Can'ın iştahını kesmiş olmalı ki(!) 'Size afiyet olsun' diyerek masadan kalktı. O anki sinirle kötü bir söz söylememek için dilimi ısırdım.

Patavatsız pislik! Sanki ben çok zevk alıyordum onunla aynı ortamda bulunmaya!

"İremciğim, sen onun kusuruna bakma. Üniversite sınavına hazırlanmak onu çok agresif birine dönüştürdü." Gülümsemeye çalıştım.
"Sorun değil."

Yemeğin başından beri durgun olan babamın yüzü bir şeyleri anlamaya çalışan bir ifadeye bürünmüştü. Aynı ifade Sinem ablada da oluşmuştu ama o kadar kısa sürmüştü ki bir an yanlış yorumladığımı düşündüm. İkisi de aramızın sonradan bozulmasına bir anlam veremiyordu ve biz de 1 yıldır hiçbir şekilde açıklama yapmamıştık. Çünkü aramız her ne kadar kötü olsa da Can'ı babamın karşısında mahcup etmek istemiyordum.

"Onunla konuşabilir miyim?" diyerek masadan kalktım. Sinem abla memnuniyet dolu gülümsemesiyle başını salladı. Babam sonunda suskunluğunu bozup bana döndü.

"Aranızdaki husumet neyse çözün artık. Kocaman insanlar oldunuz ve bu çocuksu atışmalar size göre değil." Hızla başımı sallayıp merdivenlere yöneldim.

Aslında Can'ın yanına gitme sebebim bana yalaka demesi değildi; yemeğin başından beri suratında yer edinmiş o bıkkınlık ifadesiydi. Bir şeyler onu bunaltmış gibi duruyordu ve bunun Sinem ablanın dediği gibi sınav stresiyle ilgili olduğunu düşünmüyordum.

Kapıya iki kez vurup gir komutunu almamla içeri girdim. Çift kişilik gri çarşaflı yatağının üzerine uzanmış, çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

"Ne var?" diyip başını soru sorarcasına salladığında abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Ters konuşmaları suratına yumruk atma isteği uyandırıyordu ama kantinde ağzının payını verdiğimi düşündüğüm için yumruk atma düşüncesini hep erteliyordum.

"Ters cevaplar verip masayı terketmek gibi ergence tavırlar da ne oluyor Can? Sen ergen misin?"

"Yaşımı göz önünde bulundurursak, evet ben bir ergenim." Bilmiş cevabı -yine- gözlerimi devirmeme sebep oldu. İlk tanıştığımız zamanlardaki kibar tavırlarıyla bana iyi bir arkadaş olmuş olan Can ile şu an karşımda duran Can'ın aynı kişi olduğunu bilmek beni üzmüyor değildi. Ağzımı yamultarak onu taklit ettim.

"Ovot bon bor orgonom. Zeki şerefsiz. Okul ikincisi olmana şaşmamalı." Cümlemin sonuna doğru attığı kahkaha kulaklarımı doldurmuş, bir sonraki söyleyeceğim cümleyi yutmama neden olmuştu. Komik olan neydi? Üzerimde bir şey mi vardı yoksa? Hemen üstüme kısa bir bakış attıktan sonra yine ona döndüm.

"Bu kadar komik olan ne?"

"Az önce okul ikincisi olmak büyük bir marifetmiş gibi konuştun." Gözlerimi kocaman açtım. Lan okul ikincisi olmak nasıl marifet sayılmaz? Benim ortalamam 80'lerde, beyefendi okul ikincisi olmayı küçümsüyor!

"Can sen gerizekalı mısın?" Cevaplamasına izin vermeden devam ettin. "Gerçi öyle olduğun zaten ortada da nezaketen sorayım dedim." Tek kaşımı kaldırarak, "Okul ikincisi olmak çok kötü bir şeymiş gibi  konuşuyorsun." dedim. Bu sefer gözlerini deviren taraf oydu.

"Evet okul ikincisi olmak berbat bir şey. Çünkü onun gözünde okul ikincisi olmam bir sikime yaramadığım anlamına geliyor."

"Küfretme!" Alay kokan gülüşüyle birlikte az önce kurduğu cümle yeniden beynimde yankılandığında kaşlarımı çattım. "O kim?" Cevap vermeyeceğini anladığımda üsteledim.

"Bana anlatabilirsin, bunu biliyorsun değil mi?"

"Niye anlatayım? Tuna'ya yetiştirip arkamdan alay etmeniz için mi?"

"Saçma sapan konuşma, Can! Neden gidip anlatayım? Oradan bakınca başkalarının yaşadığı kötü şeylerle alay eden birine mi benziyorum?"

Derin bir nefes alıp birkaç dakika boyunca sessiz kaldı. Söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmıştı. Sonunda gülümsemeye çalışarak konuştu.

"Tuna'yla aranda neler olduğunu söylersen neden anlatmayayım?"

*

Tuna ve İrem shipi nasıl olsun?

SISKA || textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin