Satır arası yorumları eksik etmeyelim lütfen wşgşwşf
+100 yorum, görüşürüz:*
*
Daha beş dakika öncesine kadar milkshakle dolu olan bardağımla oynuyordum. Şunu yavaş içmeyi bir türlü becerememiştim. Pipeti iki kere ağzıma aldım mı o bardakta milkshaketen eser kalmıyordu.
Bakışlarımı bardaktan çekip bizimkilere yönelttiğimde hepsinin telefonda takıldığını gördüm. Bu, yüzümü ekşitmeme neden olmuştu. Günlerdir dışarı çıkalım diye ısrar edip telefonda takılmalarını izlemem için mi kafeye getirmişlerdi beni? Zaten istemeyerek gelmiştim. Bari iki kelam edip gönlümü alsalardı. Gerçi İrem'in canının sıkılması, kalbinin paramparça olması kimin umrunda? Kimsenin.
Kendimi saatlerce inşaatta çalışmış gibi hissediyordum ki Nilay, Kerem ve Can dışarı çıkalım diyene kadar yatağımdan ayrılmamıştım bile. Evet, Can dahil hiçbiri beni yalnız bırakmamışlardı. İyi ki de bırakmamışlardı çünkü tek başıma olsam şimdi ki halimden de berbat olacağımı biliyordum.
Ruh halimi tuhaf buluyordum. Çünkü bir insan nasıl sürekli yorgun, halsiz ve kırgın hissedebilirdi? Evet, her şeyden öte kırgındım. Çünkü sınavdan çıkar çıkmaz her şeyin artık yolunda olduğunu düşünen ben, terk edilmiştim. Hem de mesajla. Hayır, madem terk ediyorsun git yüzyüzeyken et. Mesajla, bir hoşçakalla bitirmek nedir?
Gözlerim yanmaya başladığında düşünmeyi bırakmam gerektiğini, yoksa kalabalık olan kafenin içinde hüngür hüngür ağlamaya başlayacağımı fark ettim. Burnumu çekerek kendime gelmem adına biraz bekledim. Konuştuğumda sesimin ağlamaklı çıkmayacağına emin olup yanımda oturan Can'ın elinden telefonunu çekip aldım. Bana şekeri elinden alınmış çocuk gibi baktı.
"Versene telefonumu." diyerek bana doğru atıldığında geri çekildim. Aman, ne kıymetli telefonu varmış.
"Beni akşam akşam buraya telefonda nasıl takıldığınızı göreyim diye mi getirdiniz? Zahmet etmişsiniz ben zaten evde de görüyordum nasıl oynadığınızı." Bir şey söylemeden geri çekildi. Nilay ve Kerem de mahcup bir şekilde telefonlarını masaya bırakmışlardı. Evde olsa benimle ilgilenmelerini istemez televizyonla ya da kitapla oyalanırdım ama burada televizyon ya da kitap yoktu. O yüzden mecbur ilgileneceklerdi. Telefonum mu? Ona bir haftadır dokunmamıştım bile.
"Ee, bu yaz nereye gidelim? Çeşme mi, Bodrum mu? Alaçatı da olabilir." Kerem'in önerisine yüzümü buruşturdum. Beş yaşında hiçbir şeyden memnun olmayan gıcık çocuklar gibi davrandığımı biliyordum ama elimde değildi. Şu an düşüncelerim arasında tatil son sıralarda bile yer almıyordu.
"Bodrum güzel olabilir ama benim annem izin vermez." diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu Nilay.
"Sen merak etme hayatım. Ben Seray teyzeyi ikna ederim." Kerem'in havalı bir şekilde saçını karıştırarak kurduğu cümle tebessüm etmemi sağlamıştı. Aşırı yakışıyorlardı ve her şeyden öte Kerem ona kör kütük aşıktı. Ayrılacaklarını hiç düşünmüyordum.
Tuna beni hiç sevmemiş miydi ki biz şu an ayrıydık?
Yine düşüncelerimin arasına bir nifak tohumu sızmıştı. Bunu düşünmemeye çalıştım. Yoksa işin içinden çıkamayacak gibiydim.
"Benim annem de anca yanımda İrem olursa gönderirmiş bir yerlere." Can, sırıtarak sağ eliyle beni gösterdi. "Tatilde başıma bir iş alsam bu mu kurtaracak beni? Gerçi çok çirkin ağlıyor. Adamların karşısında biraz ağlasa sırtım yere gelmez."
Hepsi gülmeye başladığında Can'ın omzuna vurdum. Ben çok mu çirkin ağlıyordum?
"Sinem abla da farkında bir haltlar yemeden duramayacağını. O yüzden benim gibi mükemmel bir varlıkla gitmeni istiyordur." dedim sırıtarak. Onlarla saçma sapan muhabbetler yapmak kafamı dağıtıyordu ve ben bu aktiviteyi daha çok sevmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SISKA || texting
Historia Corta*TAMAMLANDI* 053*: Saçların sence de fazla aşık olunası değil mi? 053*: Sanırım ben önce sana sonra saçlarına vuruldum yayınlanma tarihi: 21.11.2018 bitiş tarihi: 25.12.2020