Genç adam sabah baş ağrısı ve ağzındaki iğrenç acımsı tat ile ve unutmadığını, unutamayacağını anlayarak uyandı. Gözlerini açar açmaz gözlerinin önüne ölmüş karısının yüzü kulaklarına ise ona vermedikleri konusunda suçlayan sesi hücum etti. Yastıktan kafasını kaldırıp şöyle bir silkelenerek kendine gelmeye çalıştı ama nafileydi. Yaşarken de karısı hep yapmadıkları için kafasının etini yemişti zaten, onu yaşarken durduramamıştı peki şimdi bir ölüyle nasıl baş edecekti. Bilmiyordu. Bir ölünün hayalini, kulaklarında çınlayan seslerini nasıl durduracak bu işkenceye son verecekti? Sıkıntıyla ayağa kalkıp bir süre dengesini sağlamaya çalıştı sonra da kendini banyoya atıp ayılmak için buz gibi suyun içine girdi.
Buz gibi su kafasından, bedeninden aşağı akarken gözleri kapalıydı ki belki de ama aslında hala görüyordu. Hala karısının isteyen sonrada suçlayan yüzü vardı.
“Baş başa olmak istiyorum Aslan. O kadını istemiyorum, dadıda neymiş bu yaştan sonra….”
“Ne zaman hayatında ilk sırada olacağım. İkinci sıraya bile giremiyorum. Ya dadın ya da işin benden önce her zaman….”
“Buna daha fazla dayanamıyorum Aslan. Ben senin karınım, karın olduğumu kabullenip artık bana bir bak…..”
“Lanet olsun sana Aslan. Bir kere olsun sevgime karşılık ver…..Seni seviyorum, sen de beni sev……”
Bedeninden akan her damla suyun içindekileri de akıtıp yok etmesini istiyor ama olmuyordu. Ne zaman içindekileri yok edebilmeyi başarabilmişdi ki? Her zaman yerlerinde durmuşlardı bir gölge misali kapkaranlık. Beyninin bir köşesi, kalbinin bir köşesi hep karanlık, geçmişin gölgelerinin istilası ile soluk, karman çormandı.
Elif Hanım da kahvaltı hazırlamış bekliyordu. Genç adam kendi ayağıyla gelinceye kadar beklemeye karalıydı. Çünkü şimdi onun üzerine pek gidilmemesi gerektiğini, onu acıları, pişmanlıkları ile kısa bir süre yalnız bırakılması gerektiğini biliyordu. Ve sonra da her şeyi geride bırakıp kendisini affedebilmesi için genç adama yardım edecekti. Kanından olmayan ama kalben oğlu olan Aslan için her şeyi yapmaya hazırdı.
Aslan’ ın nemli saçlar ile içeri girişini fark etti bir süre sonra. Ve genç adamın üzgün, vicdanıyla yanan gözlerini de fark etmeden geçmemişti yaşlı kadının baktığı çocuğun her halini tanıyan bir anne gibi bakan gözleri. “İyi misin Aslan?”
“İyiyim Elif anne.” Masaya oturdu hemen kahveye uzandı. “Zahmet etmeseydin yemek yemeyeceğim, kahve yeterli.”
“Olur mu oğlum? Yemelisin.”
Genç adam bir dikişte kahveyi kafasına dikti. “Bir tane daha verir misin lütfen?” diyerek fincanı uzattı dadısına.
Bundan memnun olmasa da yaşlı kadın fincanı alıp gitti ve yeni doldurulmuş kahve ile geri geldi. Fincanı bırakıp tam gidecekken genç adam. “Lütfen otur Elif anne. Konuşmak istediklerim var.”
Fincanı oğluna verirken bakışlarından sezmişti zaten kadın ama bir şey demeden beklemişti. “Söyle oğlum.” Diyerek genç adamın karşısına oturdu yaşlı kadın.
Bir kez daha kahvesini hızla bitirdi. Sustu, düşündü ve sonra “Bu evi satacağım.”bakışları masaya kilitlenmiş ne dadısına ne de eve bakıyordu.
Yaşlı kadın da aynı şeyi düşünmüştü aslında gece yatağına yatınca. Oğlunun bu evde ona geçmişi hatırlatacak bu kasvetli evde kalmasının doğru olmadığını çoktan fark etmişti ama genç adamın bu kadar çabuk bunun farkına vararak hareket edeceğini düşünmemişti. En doğrusu buydu ama genç adama bakınca bunun iyileşme için bir adım değil de bir kaçış olduğunun da farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL'ÜN SÜRPRİZİ
RomanceTek bir sevgiyi bilen bir adamın Ve ona aşık olan kadının İlmek ilmek sabırla, sevgiyle örülen aşkı.