GÜL'ÜN SÜRPRİZİ - 3

49.9K 1.9K 14
                                    

Biliyordu. Şu anda kollarında sarıldığı, acısını kendi acısı gibi hissettiği adamın nasıl birisi olduğunu bu dünyada belki de en iyi bilen kişi kendisiydi. Çünkü o kendi oğlu gibi olan çocuk, genç ve şimdi de olgun bir adamdı.

Çok tatlı, sarışın, elleri yumuk yumuk olan bir bebekti Aslan. Annesi, babası tarafından çok seviliyor sanki tapıyorlardı ona. Ama bir sorun vardı. O da ebebeyinlerinin bu sevgiyi kendilerine göre şekillendirmiş olmalarıydı. Sevgileri gerçekti ama kendi hayatlarına daha fazla düşkün olmalarından kaynaklanan ilgisizlikte apaçık ortadaydı. Bu ilgisizliği fark eden kişiler çocuğunu sevmeyen bir aile görebilirdi sadece karşılarında her ne kadar doğru olmasa da. Lakin ilgisizliğin boyutu çok büyüktü ve her geçen gün çocuk ve anne, baba arasına aşılamaz bir mesafe koyuyordu.

Zengin bir iş adamının, sosyetik bir kadının bebeği olan Aslan, mecburen işe alınan dadının elinde büyümüş, şekillenmiş ve sevgi dolu dadısını en iyi şekilde tanımıştı. Çok nadir gördüğü ailesini sevdi çocuğun küçücük, masum kalbi ama içgüdüleri ilgisizliğin, vurdumduymazlığın da farkındaydı. Annesinin kendisine bakmasını, yemek yedirmesini istiyordu ama dadısı oluyordu her zaman yanında hazır bekleyen.

Annesinin yüzünü bile tam olarak tanıyamayan küçük çocuk dadısının her santimini ezbere biliyordu sanki. Çünkü yanında her zaman var olan tek kişiydi Elif dadısı. Yemeklerini yediren, giyinmesine yardım eden ve en önemlisi ağladığı zaman kollarını açan sevgi dolu, sıcak beden dadısının kollarının arasıydı. Gözyaşlarını silip, kulağına dinlendirici sözler fısıldayan ses dadısınındı. Düşüp yaralandığında koşan, canı acıdı diye üzülen yine sevgili dadısıydı. Olması gereken bir anneydi dadısı onun için. Annesi olması gereken öz annesi ise bir dadı bile olmazdı çocuğun hayatında, kalbinde.

Altı yaşındaki Aslan yemek masasında oturmuş dadısının sofrayı kurmasını izliyordu. Yemek masası sadece onun için hazırlanıyordu aslında, başka kimse yoktu onunla oturup yemek yiyecek. Devasa yemek masasında tek başına bir hiçti sanki ufacık bedeni. Masanın en köşesinde kendisini masada olmayanlardan saklıyordu sanki kendince. Hüzünlüydü bakışları her zaman ki gibi. Aslan dadısına baktı ve “Yine gelmeyecekler mi dadı?” dedi.

Genç kadın her zaman verdiği gibi bir iç çekti ve küçük çocuğun hüzünlü, beklenti dolu minik gözlerine baktı, içi acıyarak “Hayır canım…... Annen ve babanın katılmak zorunda oldukları bir davet varmış oğlum. Ona gittiler biraz önce.”

“Bana söylemediler.” Dedi bu seferde çocuk.

Dadı masaya son tabağı koyup çocuğun hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Baktığı, sevdiği çocuğun yumuşacık saçlarını okşadı, uzayıp gözlerine gelen tutamları alnından arkaya attı özenle. “Aceleleri vardı Aslan. Geç kalıyorlardı. O yüzden sana uğramaya vakit bulamamışlardır.” Artık yeni bahaneler bulamıyordu genç kadın işverenleri için. Onlara oğullarının yanında olmaları gerektiğini artık daha da büyüdüğü için her şeyi fark etmeye başladığını anlatmaya çalışmıştı ama onlar yine işten, gezmekten ve çocuklarını sevdiklerini ona verdikleriyle belli ettiklerini savunarak geçiştirmişlerdi kalıplaşmış, değişmeyen cevapları ile.

Çocuk kararlıydı etrafında olanları anlamaya çalışmakta. Düşünceleri soruları bitmiyordu bir türlü beyninin içinde. “Ama sen ne zaman bensiz dışarı çıkacak olsan yanıma gelip gideceğini ve hemen geleceğini söylüyorsun. Senin vaktin hep oluyor.”

Genç kadın kaşığa doldurduğu, çocuğun çok sevdiği beyaz pilavı ağzına verdi susmasını sağlamak için. Aslında Aslan’a kendi eliyle yemek yedirmeyi çoktan bırakmıştı ama şu anda ne çocuğun kaşığı eline almaya ne de genç kadının çocuğu üzmeden bahane bulmak için çalışmaya niyeti yoktu. “Çünkü ben her zaman erken yola çıkarım geç kalma endişem olmaz.”

GÜL'ÜN  SÜRPRİZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin