19. Bölüm

4.2K 105 6
                                    

"Beni etkiliyorsun."

Samimi itirafıma gülümsedi ve tişörtümü çıkarttı. Büyük ihtimalle bunların hiçbirini hatırlamayacaktım. Bunun için yeterince kendimde değildim. Kendimde olsam bunların hiçbirini söyleyecek cesareti bulamazdım zaten. 

"Ve şimdi karşında iç çamaşırlarımla mıyım?" diye pantolonumu da çıkarttığında.

"Sanırım öyle." dedi ve gülümsedi. Tanrım gülümsemesi muhteşemdi. Bana verilmiş bir armağan gibiydi. Yalnız benim olsun istiyordum. Sadece bana gülümsesin istiyordum. Sanırım giderek saplantı haline getiriyordum onu. Ama o bir saplantıdan daha fazlasıydı. O mükemmeldi.

"Harika gülümsüyorsun." 

Cümlem karşısında gülümsemesi daha da yayıldı. 

Kafamdan bol bir tişört geçirip beni yatağa ittiğinde, artık bana dokunmuyor oluşu içimi burkmuştu. Bana dokunsun istiyordum, buna ihtiyacım varmış gibiydi. Onun dokunuşlarına, ona ihtiyacım vardı.

Kendimi Edward Cullen gibi hissetmiştim. Ve o da Bella'ydı. Kanının mükemmel kokusu beni ona çekiyordu.

Bu düşüncelerime kıkırdamıştım.

"Kıkırdamayı kes." diyerek yanıma uzandığında, aralık olan dudaklarına odaklanmıştım. 

Bana doğru uzandı ve nazikçe sağ avucunu sol yanağıma yasladı.

Nefesim hızlanırken tüm kanımın dudaklarımda attığını sanmıştım. Beni öpmeliydi. Onu öpmeliydim.

Ellerim ensesine giderken dudaklarımızı kısa bir anlığına birleştirdim ancak geri çekilmişti. Beni omuzlarımdan ittirerek tekrar yatağa uzanmamı sağladı. Ardından üzerime çıkıp karnıma oturduğunda, kalbim fazlasıyla hızlanmıştı. Damarlarım patlayacak gibi hissediyordum.

Ellerini başımın iki yanına koydu ve yüzüme eğildi.

"Beni deli ediyorsun." 

Nefesini yüzüme üfleyerek kurduğu cümle büyülenmeme neden olmuştu. Bunu hatırlamak istiyordum. Ancak büyük ihtimalle hatırlayamayacaktım. Bu canımı yakmıştı.

Çenemi öptü ve geri çekilip tekrar gözlerime baktı. Tanrım,  ben de ona deli oluyordum. Gözlerine, burnuna, dudaklarına, her şeyine deli oluyordum.

"Çok güzelsin." Bu kez burnumu öptü. Cümleleri, titrememe neden oluyordu. 

"Harika kokuyorsun." diye devam ettiğinde, daha fazla dayanamayacak gibi hissediyordum. Onu öpmeliydim, uzun bir süre o dudakları hissetmeye ihtiyacım vardı.

Bedenini tamamen benimkine bastırdığında, bilinçsizce inledim ve gözlerimi koyulaşmış gözlerinden ayırarak kapattım. Dudaklarıma uzandığında tereddüt etmedim. Dudaklarımı araladım ve nazik öpüşüne karşılık verdim. Dilimi, aralık dudaklarından içeri ittirdiğimde, bu kez o hafifçe inledi ve alt dudağımı dişlerinin arasına aldı.

Uzun sayılabilecek bir süre sonunda dudaklarımızı ayırdı ve kulağıma yaklaştı. Nefesini kulağımda hissetmek garip bir histi.

"Uyu." dudaklarını kulağıma değdirerek konuştuktan hemen sonra üzerimden kalktı ve ışığı kapatarak odadan çıktı.

*

Başıma saplanan ağrıyla yataktan doğrulduğumda, gözüme girmeye çalışan güneş ışıkları başıma hiç iyi gelmemişti.

Ayaklarımı kocaman yataktan sarkıttım. Bu hale gelmek için ne kadar içtiğimi hatırlamaya çalışıyordum ancak bir türlü kestirememiştim.  Zihnimde dün geceye ait kocaman bir boşluk vardı.

Ayaklandım ve küçük adımlarla Julia'nın odasındaki ufak banyoya girdim. Duşa ihtiyacım vardı ve banyosunu kullanmama kızmayacağını varsayarak kısa bir duş aldım. Ne ara üzerime giydiğimi bilmediğim kıyafetleri tekrar üzerime geçirdim ve saçlarımın ıslak olmasını umursamadan sırtıma dökülmesine izin verdim. 

Aşağı kata indiğimde, yerde bağdaş kurmuş ve televizyona bakan Julia'yı görmüştüm.

"Günaydın." dediğimde bana gülümsedi ve aynı şekilde karşılık verdi.

"Babamla konuştum, şu borç olayı için.  " dediğinde, hayretle ona baktım. 

Kocaman gözlerimle bağırmak için ağzımı açmıştım ki, masum bakışlarına dayanamayarak gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım.

"Ne yaptım dedin?" Hala gözlerim kapalı konuştuğumda, ayağa kalktığını ayak seslerinden anlamıştım.

"İyilik." diyerek konuştuğunda sinirle tekrar gözlerimi açtım. Mutfağa gidiyordu. Bu konuşmaya daha fazla devam etmek istemiyordum çünkü sinirlenmiştim. Bunu kötü niyetle yapmadığını biliyordum ancak zaten bana büyük bir iyilik yapmışlardı. Bunu da kabul edemezdim. 

"Ben gidiyorum." diyerek sinirle bağırdığımda, ne diyeceğini beklemeden çantam ve kıyafetlerimi alarak kendimi evden dışarı attım. 

Kıyafetlerimi çantama tıkıştırmaya çalışırken hızla yürüyordum. Bir yandan da iç dünyamda savaş veriyordum. Bir şeyler yapmalıydım. Buna izin veremezdim, Julia'nın ailesi bu meseleyi halletmeden para bulmalı ve kendi başımın çaresine bakmalıydım.

Eve girdim ve çantamı rastgele bir yerlere fırlatarak geçtiğimiz gece buruşturup attığım kağıdı bulmaya çalıştım. O kağıda ihtiyacım vardı. Evet,belki o adama gitmek yüzsüzlük olacaktı. Daha gerçekten dayım olup olmadığını bile bilmiyordum ancak bu acil bir durumdu. Ve o, ihtiyacım olduğunda ona gidebileceğimi söylemişti.

Şimdi, kendi gururumu yenme zamanıydı. Artık bir şeylerde yardım alma zamanıydı. 

Üzerimi değiştirdim ve Julia'nın kıyafetlerini yıkanması için makinaya attım. Gidecektim. O adamın verdiği adrese gidecektim.

Anahtarlarımı cebime attım ve ceketimi üzerime geçirdim. Verdiği adres evime uzaktı. Bu yüzden otobüse bindim ve ayağımla belirli bir ritim tutturdum.

Otobüs, inmem gereken durağa geldiğinde ve ben indiğimde, kesinlikle böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordum. Karşımda, lüks ve devasa evlerle dolu bir site vardı ve verdiği adreste, site tabelasında yazan isim yazıyordu. 

Sitenin güvenliğinin olduğunu sandığım kulübeye gittim ve kulübenin camına eğilip uyuklayan adama yaklaştım. 

"Merhaba. Ben David Miles'ın evine gelmiştim." diye konuştuğumda, adam korkuyla sıçramış ve anlamsız gözlerle bana bakmaya başlamıştı.

"David Miles." diyerek tekrarladım ve ellerimi cebime soktum. Hava bugün fazlasıyla soğuktu.

Elinin altındaki telefonu kaldırdı ve kulağına götürdü.

"Bir misafir bekliyor muydunuz efendim?" Bir süre bekledikten sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Adın ne ufaklık?" 

"Robyne. David'in yeğeniyim." diye açıkladığımda başını salladı ve telefonu kapattı. 

"Geçebilirsin. Sağdan 8. ev." 

Kafamı salladım ve ilerledim.

Sağdaki devasa ve birbirinin aynı olan evleri saymaya başladım.

1.

2.

3...

Giderek artan kalp atışlarıma lanet ediyordum.

6.

7.

Ve, bingo. 8.

Evin önünde dikilmeye başladığımda, diğer beyaz evlerin aksine bu evin renginin mavi olması sebepsizce gülümsememe neden olmuştu.

Derin bir nefes aldım ve evin kapısına doğru ilerledim. 

A Lesbian LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin