Gözlerimi zorlukla açtım. Ellerim zonklayan başımı bulurken, yattığım yerden hızlıca doğruldum. Lanet olası bir okul gününe daha uyanmıştım işte.
Parmaklarımla şakaklarımı ovuştururken, banyonun yolunu tuttum. Yüzüme su çarpıp kendime gelmeyi denedim ancak ağzımdaki içki kokusu, başımdaki agrı ve beynimin hala bulanık oluşu bana yüzümü yıkayarak kendime gelemeyeceğimi kanıtlar nitelikteydi.
Saçlarımı tepeden gevşek bir biçimde topladım ve diş macununu rastgele diş fırçamın üzerine sıktım. Macunun çok fazla oluşunu önemsemeden hızlı hareketlerle dişlerimi fırçaladım.
Bu kadar erken kalkmama hayret etmiştim. Akşamdan kalma gibiydim ve buna rağmen henüz okula bir saatten fazla zaman kala uyanmıştım. Duş alabilirdim.
Erken kalkmak gibi bir huyum yoktu, çoğu zaman uyuyabildiğim kadar hatta daha da fazlası uyurdum. Ki uykumu almam uzun sürerdi. Çoğu zamansa uykuluydum. Yani asla uykuya doyamıyordum işte.
Ağzımdaki macunu çalkalama gereği duymadan fırçayı yıkadım ve yerine yerleştirdim. Kıyafetlerimden kurtulup suyun altına girdiğimde, üzerimi başka bir deriymişçesine saran içki ve sigara kokusundan sıyrıldım. Uzun süredir barbitürat veya ona benzer bir uyuşturucu kullanmıyordum. Bu yüzden kolum açlıkla sızlıyordu. Ancak kendime bir söz vermiştim. Max için uzak durmalıydım.
Hayatımın bana göre uzun olan bi bölümü uyuşturucu ve alkol gibi şeylerle geçmişti. Asla sevmemiştim ve asla böyle şeyler kullandığı için kendiyle gurur duyan ya da kendini olgun diye niteleyen bir insan olmamıştım. Sadece kullanmıştım, düşünmeyi bir kenara bırakıp enjektörü koluma saplamak, düşüncelerimden arınmak daha kolay gelmişti. Bu yüzden kendimi bataklığa sürüklemiştim ancak artık öyle olmayacaktı. Kolay yerine zoru seçme zamanım gelmişti.
Beynim yeterince dumanlarından kurtulduğunda ve düşünme yetimi tekrar kazanabildiğimde vücudumu köpüklerden arındırdım ve havluma sarıldım. Aşağıdan gelen kırılma seslerini umursamadan saçımı havluyla kuruttum ve odama geçtim. Kazak ve kot bir şort giydiğimde, okul için hazır olduğuma kanaat getirmiştim. Okul için süslenen ve 10 santim topukluyla gezen kızlar gibi olamamıştım asla.
Hala nemli olan saçlarımı tekrar tepeden toplayıp çantamı aldım ve aşağı indim. Kahvaltı hazırlayan Tom'a gülümsedim ve çantamı kapının oraya bir yerlere fırlattım. Geri döndüğümde Julia'yla burun buruna gelmeyi beklemiyordum.
Ürküp bir adım geri çekildiğimde, mahçupça gülümsedi.
"Günaydın."
Neşeli sesine karşın, akşamdan kalma olduğumu belli edecek kadar pürüzlü sesimle, kendimce neşeli bir günaydın çıkarmıştım ağzımdan.
Dün gece Tom burada kalmıştı ancak Julia'nın ne zaman geldiğini bilmiyordum. Ağzımın içinde dolaşan ve ne zaman geldiğini öğrenmemi sağlayacak soruyu yutup kahvaltı masasına oturdum. Amacım umursamaz görünmekti. Ondan uzaklaşmalıydım çünkü beraber zaman geçirdiğimizde, aramızdaki mesafeler yıkılıyordu. Evet, eşcinsel olduğumla ilgili bir çok şaka yapıyordum ancak içten içe de sürekli neden kızları beğendiğimi sorguluyordum. Julia patlak verene kadarsa bunların sadece şaka olduğuna kendimi öyle inandırmaya çalışmıştım ki, beynim bu olaylardan sonra daha rahat hissetmişti sanki. Çünkü artık erkeklerden hoşlanmadığım konusunda bana söz geçirmiş, eşcinsel olup olmadığımı düşünmek zorunda bırakmamıştı.
Kabul etmek zordu, insanların tahmin edemeyeceği kadar zordu. Çünkü, bunlar sadece anlık düşüncelerden ibaret değildi. Geleceği de düşünmek zorundaydın. Bir aile kurduğunda, sevdiğin insandan asla çocuk sahibi olamayacaktın. Bu doğaya aykırıydı. Aile bile kurabileceğinden emin olamıyordun. Dünya bunun için yeteri kadar özgür değildi. Dinler bunun için yeteri kadar esnek değildi.
Düşüncelerimden sıyrılıp önüme konan çaydan bir yudum aldım.
"Max ne yapıyor?"
Julia sorum karşısında bana yönelmiş ve gülümsemişti.
"Aslında, bu konu hakkında konuşmalıydık. Daha doğrusu annemler. Annem ve babam Max'i de alıp tatile gitmek istiyor." Kaşlarını kaldırıp tepkimi ölçtü ancak ifadesiz kalmaya devam ettim. "Bilirsin, Max epey yıprandı, ona da iyi gelir diye düşündüler."
Haklılardı. Max'in uzaklaşıp nefes almaya ihtiyacı vardı. Özellikle çıktıktan hemen sonra olanlardan sonra. Tom'un anlattıklarına göre, babamın alacaklıları vardı. Büyük bir miktar değildi ancak benim için büyük bir miktardı. Bu yüzden de Max'in çıktığını duyduklarına, sokakta sıkıştırmışlardı. Olanlar bundan ibaretti ancak parayı bulmazsam ben de onun gibi tehlikedeydim.
"Bu iyi olur."
*
"Robyne!"
Parmaklarım arasında çevirmeye çalıştığım kalemden dikkatimi çekip, bana seslenen Kimya öğretmenimize yöneldiğimde, onaylamaz bakışlarıyla karşılaşmıştım.
"Dersimi dinlememe sebebini öğrenebilir miyim?"
'Çünkü çok sıkıcısınız.'
"Özür dilerim, dikkatim dağılmış."
Yalanıma inanması için yalvarırken, tekrar tahtaya yönelmiş ve söylediklerimle pek ilgilenmemişti. Dersle ilgilenmeyip kalemle uğraşmak daha cazip gelse de bir kez daha uyarılmak istemediğim için hızla tahtada yazılanları not aldım ve dersin kalanını dinledim. Ancak gün bitmek bilmiyormuş gibiydi. Nihayet zil çaldığında, dersin Beden Eğitimi olmasının verdiği rahatlıkla soyunma odasının yolunu tutmuştum.
"Matthew kapıda seni bekliyor." diyen Julia'ya dönme gereği duymadan kazağımı kafamdan çıkardım ve sporcu atletimi giydim. Basketbol şortunun düzgün olduğuna emin olduktan sonra Julia'ya teşekkür ederek koridora, Matt'in yanına çıktım.
"Selam kedicik." Dirseğimi karnına geçirdiğimde şakayla yüzünü buruşturdu ve inledi.
"Bana kedicik deme." Tüm ciddiyetimle onu uyardığımda, ciddi bir ifade takındı ve doğruldu.
"Özür dilerim, yani kedi gibi olduğunu söylediğim için."
Yüzüm y-utançla kızarırken yüzümü ellerimle kapattım ve Matt'e arkamı döndüm.
"Tanrım, kes sesini! Bu konuyu unutalım yoksa sana karşı iyi olamam."
Sesim utanç ve sinirle titrerken, ellerimi yüzümden çektim ve zorlukla Matthew'a döndüm.
"Tamam, özür dilerim. Sadece akşam bize gel diyecektim. Annem için." dediğinde gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Gözlerinde pişman ve utanç duygusu ona karşı tekrar yumuşamamı sağlarken, aslında iyi bir insan olduğunu fark etmiştim. Tekrar.
"Tamam, şimdi derse gitmem gerek." dediğimde kafasıyla onayladı ve ben spor salonuna yönelene kadar kapıdan ayrılmadı.
Hoca kız erkek karışık basketbol oynayacağımızı söylediğinde, sevinçle el çırptım. Basketbolu deli gibi seviyordum ki zaten takımdaydım.
"Robyne, Calvin takım seçin." diyen hocaya kafamı salladığımda, Calvin'in karşısına geçtim.
"Yine rakibiz ve yine yeneceğim." dediğimde, Calvin alayla başını salladı ve takımını seçti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Lesbian Life
Ficção Adolescente"Sen..." Sesim adeta hırlıyor, ateş saçıyordu. "...ne hakla..." Yürümeyi sürdürdüm. Bu onun ürkerek geri gitmesine sebep oluyordu. Gidecek yeri kalmadığında onu duvarla arama almıştım. Geri gitmek için çabalıyordu ancak bu yalnızca sırtının soğuk d...