"Ne düşünüyordun aptal?" diyerek Calvin'in omzuna hafifçe dokunduğumda, yorgun olmasına rağmen gülümsemeye çalıştı. Hastaneden çıkmıştı ve şu an odasına yerleşmesine yardım ediyordum.
"Git başımdan artık."
Yorgun sesine aldırmayarak yastığını dikleştirdim ve yarı oturur pozisyona gelmesini sağladım.
"Tamam, şimdi gidiyorum fakat benden bu kadar kolay kurtulamazsın." diyerek gülümsedim ve odadan çıktım.
"Uyuyor mu?" diyen annesine döndüm. "Hayır."
Kapıya ulaştığımda, Julia gülümseyerek belimden kavradı.
Ben de ona gülümsediğimde, kapı kolunu kavradı ve açtı. Geçmem için beni hafifçe itekledi.
"Nasıldı?" Sorusu karşısında hafifçe omuz silktim ve ellerimi cebime koydum. "İyiydi."
Hiç konuşmadan yürümeye devam ettik.
Zor bir hafta geçirmiştim. Kendimi gerçekten yorgun hissediyordum. Tek isteğim ılık bir suya girip, saatlerce orada uyumaktı. Tenimin buruşması dahi umrumda olmazdı.
Bazen neden tüm bu zor şeylerle baş etmek zorunda olduğumu merak ediyordum. Neden bunları yaşayan bendim? Hayır, bu bir isyan değildi. Sadece bunu gerçekten merak ediyordum. Belki de bir hata yapmıştım, belki de büyük bir hata yapmıştım.
Ailemi kaybetmek benim için zordu. Aileyi kaybetmek herkes için zordur diye düşünüyordum zaten. Kalbinizde oluşan büyük boşluk, ciğerlerinize dolmayı reddeden hava kütleleri, boğazınızdan hiçbir zaman gitmeyecek o büyük düğüm, beyninizi kavuran düşünceler ve tüm vücudunuzu saran uyuşukluk ve hissizlik... Bunlar, anımsadığım yalnız birkaç şeydi, anlatabileceğim birkaç şey. Yaşamak, bunlardan kat ve kat kötüydü. Şu an bunlar yalnızca birkaç tatsız anı ve kuru kelimelerdi. Fakat o zamanlar bunlar hayatımın tümüydü. O zamanlar hep dökülmeye hazır gözyaşlarım ve hissiz bir vücudum vardı.
Ama artık böyle değildi. Artık hissedebiliyordum, yaşamayı öğrenmiştim ve ne olursa olsun çabalıyordum işte. Kardeşim için, kendim için çabalıyordum. Bir kişiyi daha kaybetmeyi göze alamazdım, yine böyle hissedemezdim. Bu yüzden, gerçekten zor birkaç gün geçirmiştim. Bunu herkesin anlayabileceğini düşünmüyordum. Bunu Julia da anlayamazdı. Ancak önemli olan, yanımda olmasıydı.
"Aç mısın?" diye soran Julia'ya döndüm. Aç değildim, yani öyle hissediyordum. Midem bir şey kabul edecek gibi değildi yani aç olsam bile canım istemiyordu.
"Hayır, uyumak istiyorum." diyerek Julia'ya biraz daha sokuldum. Serin esinti vücudumu yalayıp geçerken gerçekten ürpermiştim.
"Pekala."
Evin kapısını açtı ve geçmem için bekledi. Ben içeri girerken beni takip etti. Salona yürüdüm ve koltuğa oturmaya yeltendim fakat Julia'nın sesi beni durdurdu.
"Oraya yatma, yukarıda yatarsın." diyerek elimi kavradı ve beni merdivenlere yönlendirdi.
O da benim gibi sürekli ayaktaydı, uyumamış ve doğru dürüst yemek yememişti. Fakat bunları göz ardı edip benim için bir şeyler yapıyordu. Beni düşünmesi gerçekten hoşuma gidiyordu ama o da yorgundu.
"Sen de uyu." diye mırıldandığımda, çoktan misafir odasına girmiştim. Bana gülümsedi ve kapıyı ardından kapatarak çıktı.
Kendimi yatağa attım ve derin bir nefes aldım. Bu nefes artık rahatça uyuyabileceğimin göstergesiydi...
* * *
Uyumak ve uyanmak arasında ince bir çizgi vardı. Ve ben o çizgi arasında gidip geliyordum. Burnumun kaşınmasıyla elim burnuma gidiyordu, fakat elimi çektiğimde yine burnum kaşınıyordu. Bu yüzden rahatça uykuya geri dönemiyordum. Ama o kadar yorgundum ki, tam anlamıyla da uyanamıyordum. Aslında bu çok da kötü bir durum değildi, kendimi hafif ve tatlı bir uykuda gibi hissediyordum. Sanki bir bulutun üzerindeydim ve tam anlamıyla uykuya dalarsam ya da uyanırsam o bulut yok olacakmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Lesbian Life
Fiksi Remaja"Sen..." Sesim adeta hırlıyor, ateş saçıyordu. "...ne hakla..." Yürümeyi sürdürdüm. Bu onun ürkerek geri gitmesine sebep oluyordu. Gidecek yeri kalmadığında onu duvarla arama almıştım. Geri gitmek için çabalıyordu ancak bu yalnızca sırtının soğuk d...