Merhabalar, öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki; ben sizin yorumlarınızla yazabilen birisiyim. Ve bu hikayeyi yazmamaya beni iten şey de, böyle insanların sesi olmam. Biliyorum, buradasınız ve bunu okuyorsunuz. Sizden tek isteğim yorumlarınız. Çünkü ben burad sizlerin sesi olmak istiyorum, ben insanların hayatlarında iz bırakmak istiyorum. İnsanların hayatlarını değiştirmek, tabularını yıkmak istiyorum. Ben özgürlük istiyorum. Bu yüzden, destekleriniz çok önemli. Hepinizin görüşlerine, votelarına o kadar çok önem veriyorum ki... Daha fazla uzatmak istemiyorum, iyi okumalar xx.
- -
"Geleceğini düşünmüyordum."
Karşımda rahat bir şekilde oturan yabancıya odaklandım ve sırtımı dikleştirdim.
Yaklaşık 15 dakikadır bir şey söylemeden beklemiştik. Beyaz duvarlarla çevrili, kahverengi mobilyalarla döşenmiş bir odada oturuyorduk. Çalışma masasının etrafına yayılmış çalışma kağıtları ve kitaplığı dolduran dosyalara bakarak, buranın çalışma odası olduğunu düşünmüştüm. Odanın tam ortasında kırık beyaz, karşılıklı iki adet koltuk bulunuyordu. Ortasında da büyük bir sehpa.
Benim oturduğum koltuğun hemen yanında sadece telefonun olduğu ufak bir masa vardı. Sıcak çikolatam da tam karşımdaki masada duruyordu fakat bir yudum bile almamıştım.
"Annene benziyorsun, bu yüzden gelmezsin sanmıştım." diye devam ettiğinde gözlerimi sıcak çikolatayla dolu fincana sabitledim.
"Gelmeyi ben de istemezdim." diyerek mırıldandığımda, oturduğu yerde dikleşti ve dirseklerini dizlerine yerleştirdi.
Ürkütücü bir görüntüsü vardı. Evet, anneme benziyordu fakat bana bir o kadar da yabancıydı. Onu tanımıyordum, burada olmam doğru bile değildi belki de fakat başka bir çarem de yoktu.
"Ama iyi ki geldin."
Kalın ses tonu, görüntüsüyle tam olarak uyuşuyordu. Bu kadar mükemmel oturmuş ses- görüntü ilişkisini yalnız Julia'da görebileceğimi sanıyordum oysaki.
"Kardeşin nerede?" diye sorduğunda, öfkeyle dolu gözlerimi gözlerine sabitledim.
"Ne zamandan beri nerede olduğumuzla ilgilenmeye başladın." Sakince sarf ettiğim cümle karşısında yüzündeki aptal gülümsemeden kurtuldu ve ciddi bir ifade takındı.
Sinirlenmiştim. Yıllarca yalnızdık ve o bunu şimdi mi sorguluyordu? Daha önce gelmesi gerekmez miydi? Söylediğine göre biz onun yeğeniydik ve kim yeğenlerini kaderine terk ederdi ki?
"Buraya gelmem hataydı." diyerek ayaklandım ve odanın çıkışına doğru ilerledim. Onun da benim gibi kalktığını duyuyordum fakat aldırmadım. Hızla odanın kapısını açtım ve odadan çıkıp kapıya yöneldim.
"Robyne, dur lütfen." diyerek kolumdan tutan ve beni kendisine çeviren adama dönüp baktım. Ardından da kolumu kavrayan eline. Temas kurması canımı sıkmıştı.
Ne düşündüğümü anlamış gibi elini çekti ve gözlerime bakmayı sürdürdü.
"Beni dinlemelisin." dediğinde, kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Hayır, sen beni dinlemelisin. Başım belada. Aslında uzun bir süredir başım beladaydı ancak sen yoktun. Kimse yoktu. Bir şekilde başımın çaresine baktım. Şimdi de öyle yapacağım." diye bağırdım.
Tekrar çıkış kapısına dopru ilerlemeye başladım fakat yine kolumu tuttu. Çekmeye çalıştım ancak tutuşu daha sıkı bir hal alınca pes ederek arkamı döndüm.
"Ne var?" diye bağırdığımda, derin bir nefes aldı.
"Ya sana annenin ölmemiş olabileceğini söyleseydim?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Lesbian Life
Novela Juvenil"Sen..." Sesim adeta hırlıyor, ateş saçıyordu. "...ne hakla..." Yürümeyi sürdürdüm. Bu onun ürkerek geri gitmesine sebep oluyordu. Gidecek yeri kalmadığında onu duvarla arama almıştım. Geri gitmek için çabalıyordu ancak bu yalnızca sırtının soğuk d...