17. Bölüm

4K 102 3
                                        

"Büyüdükçe güzelleşmişsin, Robyne."

Anlamaz gözlerle, sert yüz hatlarına sahip adama baktım. Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. 

"Sen kimsin?" diyerek bir adım öne atıldığımda, Tom kolumdan tutup beni tekrar arkasına saklamaya çalıştı ancak ona izin vermedim. Karşımdaki adam gerçekten tehlikeli gözüküyordu ancak onu artık bir tehlike olarak göremiyordum.

"Gözlerime bak Robyne." 

Dediğini yaptım ve gözlerimi, berrak mavi gözlerine diktim. Gözleri cam gibiydi, gerçekten güzel gözleri vardı.

"Ne görüyorsun?"

Sorusu ilk başta anlamsız gelmişti. Gözlerine ifadesiz bakışlarımla bakmaya devam ettim. Ancak gözlerinde kendimi görüyordum. Gözlerinde annemi görüyordum. Gözleri, bizimkine çok benziyodu. Çok, çok fazla.

"Sen..." diye konuşmaya başlamış ancak cümlemi tamamlayamamıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum ki, anneme benzeyen bir yabancıya ne diyebilirdim.

Evet, anneme benziyodu. Annem gibi keskin yüz hatlarına sahipti. Annem gibi gözleri vardı ve gülüşü anneminki gibiydi. 

Hemen şu an, annemin bir fotoğrafını bulmak ve adamın kafasının yanında tutmak istedim.

"Ne gördün?" diyip bana doğru yürümeye başladı. Yürüyüşü, kıskanılacak kadar özgüvenliydi. Ancak Tom aramıza girdi ve bu sayede adam bana doğru yürümeyi bıraktı.

"Sen kimsin?" diye biraz önceki sorumu yineledim. Ancak bu sefer sesimdeki merak odada somut bir şekilde fark ediliyordu.

"Neden oturmuyoruz Robyne?" 

Sorusu karşısında, ona itaat ederek koltuğa yöneldim. Tom'un engellemeyişine şaşırmıştım ancak o da hemen yanıma oturdu. Ve Julia, elinde telefonla kapı eşiğine yaslanıp beklemeye devam etti. Şu an tetikteydi, bunu fark edebilmiştim. Her ihtimale karşı telefonuyla orada bekliyordu.

Tam karşımızdaki kanepeye oturduğunda, tekrar eski pozisyonunu aldı ve rahatça arkasına yaslandı.

"Kim olduğumu merak ediyor musun?" diye sorduğunda, yutkundum. Merakla kafamı aşağı yukarı salladım.

Yerinde doğruldu ve bacaklarını iki yana doğru hafifçe ayırdı. Hemen ardından direseklerini dizlerine yerleştirdi ve ellerini önünde birleştirdi. Bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdim.

"Annenin kızlık soyadını biliyor musun, Robyne?" 

Kelimeleri sakince ve teker teker telaffuz ettiğinde, kaşlarımı yukarı kaldırdım ve bu soruyu neden sorduğunu düşündüm. 

"Miles." diye onu yanıtladığımda memnuniyetle gülümsedi ve kafasını salladı.

"Evet, doğru. Miles." Güzel ses tonuyla konuştuğunda yutkundum. Neden bana bunu soruyordu?

Tek elini ceketinin cebine attı ve cebinden çıkardığı şeyi bana doğru uzattı. Tek kaşımı kaldırıp tereddüt etmeden elindeki şeye uzandım. Bu bir kimlikti.

Anlamaz gözlerle tekrar adama baktım ve kimliği incelemeye başladım.

Doğum:01.08.1981

İsim: David

Soyisim: Miles

Miles kısmı beynimde tekrar tekrar yankılanırken kocaman olmuş gözlerimle adama baktım.

"Anneminle ilgin ne?" diye fısıldadığımda, elime uzandı ve kimliğini aldı.

"Ben senin dayınım, Robyne." 

Anlayışlı ses tonu ve yumuşak ifadesiyle sarf ettiği bu cümleyle bozguna uğramıştım. Beynimin bir kısmı bunu tahmin etmişti ancak büyük bir kısmı bunu reddediyordu. Kalbim bunu reddediyordu. Tanrım, ben kimsesizdim. Kimsemiz yoktu, hiçbir akrabamız yoktu. Yoktu, çünkü hiçbiri bizi sahiplenmemişti.

Sinirle ayağa kalktım ve sert adımlarla kapıya gittim.

"Bizim kimsemiz yok!" diye var gücümle bağırdığımda, ağlamamak için dua ediyordum. Parmaklarımı dolmuş gözlerime bastırdım ve derin bir nefes aldım. Hemen ardından da hiddetle kapıyı açtım.

"Sizi evimde istemiyorum." Normal ses tonumla ve sakince konuştuğumda, Julia elini omzuma koydu ve şefkatle gözlerime baktı.

"Robyne, sakin olur musun? Hadi biraz konuşalım." diyen yabancıya anlamaz gözlerle baktım. "Annem yabancılarla konuşmamı söylemişti."

Söylediğim cümle karşısında yüzündeki sakin ifade silindi ve buruk bir ifade takındı.

"Çok üzgünüm küçüğüm." diyerek ayaklandığında, gözlerimi sıkıca yumdum ve gözyaşlarımı geri yolladım. Üzgün olunacak bir şey yoktu. Bizi istememişti ve şimdi gelmesi saçmaydı.

Yanıma geldiğinde, yüzüne değil de ayakkabılarına bakmayı tercih etmiştim. Bir an önce gitsin istiyordum. Kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Hem de çok.

Yüzümü ellerinin arasına aldı ve ona bakmamı sağladı.

"Annene beniyorsun." dediğinde yüzümü ellerinden kurtardım ve kapıyı daha çok açtım. Ancak çıkmak yerine elimi tuttu ve içine ufak bir kağıt yerleştirdi. 

"Ne zaman ihtiyacın olursa." Sesi şefkat doluydu ancak kapıyı tutmayı sürdürdüm. Nihayet dışarı çıktığında kapıyı sertçe ittim ve ellerimle yüzümü kapadım.

"Ah!" Sinirle inlediğimde Julia elini belime koyup beni kanepelere yönlendirdi. Ayaklarımı yere vurarak yürüyordum. Elimdeki kağıda baktım. Adres ve telefon numarası yazıyordu. Kağıdı sinirle buruşturdum ve kanepenin arkasına fırlattım.

A Lesbian LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin