Robyne;
Sabahın o kadar erken saatinde uyanmıştım ki, benim dışımda kimse uyanık değildi. Henüz çalışanlar bile ortalıkta gözükmüyordu. Hatta gece bile sayılabilecek bir saatteydik. Kalçamı tezgaha yasladım ve internetten baktığım, ateşli hastalıklara iyi geldiği iddia edilen karışımın kaynamasını bekledim.
Biyolojik saatim, sabahın bu kadar erken saatlerinde kesinlikle değildi. Ancak yanımda uzanmış Julia'nın vücudundan yayılan ısı, onun için endişelenmeme sebep oluyordu. Ateşi, ona soğuk duş aldırdıktan sonra fazlasıyla düşmüştü ancak yine de tam olarak düşmüş sayılmazdı. Ayrıca duştaki yakınlaşmamızla birlikte gelişen olaydan sonra, yanında kalmamı istemişti ve bütün gün yanına uzanmış ve onunla ilgilenmiştim. Bu yüzden kötü kokusu yayılmakta olan içeceği ancak şimdi hazırlayabiliyordum.
Minik demlikteki yeşil sıvı kaynamaya başladığında, ocağı söndürdüm ve yanımda hazır ettiğim geniş kupaya doldurdum. Koku gerçekten hoş değildi, yeşil çaydan tarçına kadar bir sürü şeyin karışımı hiç hoş olmamıştı. Bunu içeceği için ona üzülüyordum ancak iyi olsun istiyordum.
Sessiz adımlarla merdivenleri tırmandım ve misafir odasına ulaştım. Ev fazlasıyla sessizdi ve ben de mümkün olduğunca sessiz olmaya çalışıyordum.
İçeri girip yavaşça kapıyı kapattım. Julia, kaşları çatık bir şekilde uyuyordu. Çok rahat olmadığı belliydi ve ısrarla yorganı üzerine çekiyordu. Bilerek yalnızca sütyen ve boxer giymesine izin vermiştim çünkü ateşi düşmeliydi. Ancak o ısrarla tersine hareket ediyordu. Üşüdüğünü biliyordum ve onun için bir şeyler yapmak istiyordum.
"Julia..." diye fısıldadım, duymasını umarak. İki gündür devamlı uyuyordu bu yüzden erken uyandırmaktan çekinmemiştim.
Kaşları mümkünmüş gibi biraz daha çatılmıştı ancak uyanmadı. Bu yüzden yüzüne doğru eğildim ve sesimi biraz daha yükselttim. "Julia!"
"Hmm?" diye homurdanarak kıpırdandı ve bana arkasını döndü. Uyanmak istemiyordu ve yorgun hissettiğini anlayabiliyordum. Ancak uyku uykuyu getirirdi ve ayrıca yaptığım iğrenç şeyi içmesi gerekiyordu.
"Julia, uyan." diye fısıldadım bir kez daha. Bu sefer gözlerini açmış ve şaşkın bakışlarını yüzümde sabitlemişti.
"Bunu içmen için getirdim." dedim elimdeki kupayı havaya kaldırırken.
Kupayı komodine bırakıp doğrulmasına yardım ettiğimde, yarı açık gözleriyle etrafı inceledi.
"Saat kaç?"
Havanın hala karanlık olduğunu anlamıştı. "Sabah 3."
Bu kez kafasını sallamakla yetindi. Kupayı ona uzattığımda, itiraz etmemişti. Ancak aldığı ilk yudumdan sonra suratında oluşan ifade halinden memnun olmadığını göstermeye yetiyordu bile...
1 Hafta Sonra;
"Ah, bu kadar mızmız olduğunu bilmiyordum." diye milyonuncu kez söylenen Julia'yı umursamadan sınıfa girdim. Dersimiz edebiyattı, işte bu dinlemek için güzel bir dersti.
Kardeşim ve Julia'nın ailesi, Max'i daha yakından tanımak ve Max'e iyi geleceği için tatile çıkmışlardı ve ben Max'i fazlasıyla özlemiştim. Bu yüzden sürekli mızmızlanıyordum. Ancak özlemeye çare yoktu, o benim minik kardeşimdi.
"Günaydın güzellikler." diyerek bizi selamlayan Calvin'in saçlarını karıştırmakla yetindim. Kendini çabuk toparlamıştı ancak ailesi bu işten öyle kolay paçayı kurtarmasına izin vermemişti. Tedavi görecekti ancak bunun için dönemin bitmesini bekliyordu. Ailesini buna zor da olsa ikna edebilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Lesbian Life
Teen Fiction"Sen..." Sesim adeta hırlıyor, ateş saçıyordu. "...ne hakla..." Yürümeyi sürdürdüm. Bu onun ürkerek geri gitmesine sebep oluyordu. Gidecek yeri kalmadığında onu duvarla arama almıştım. Geri gitmek için çabalıyordu ancak bu yalnızca sırtının soğuk d...