Bölüm 12

6.4K 525 19
                                    


İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM...

Dünyaya tekrar indiğinde bu sefer gerçekten kayıp hissediyordu. Şehvet'i bulmadan önce onun sesini duymuştu. Her ne kadar gizli kapaklı sözcükler ve tuhaf bilmecelerden hoşlanmasa da sonuçta kendisine öncülük etmişti. Ancak bu sefer hiçbir şey yoktu ellerinde. Ne bir ses ne bir iz ne de bir ipucu...

İlk işleri Torin'in son savaş alanına gitmek olmuştu. Doğrusu ne kadar emin olamasa da Torin hakkında bildiği bir şey vardı. Direk asla ağzından öğrenemediyse de hareketlerinden anladığı kadarıyla o zamanlar bir kadınla birlikteydi. Kim ya da ne olduğunu bilmiyordu ancak cehenneme mensup olmadığından emindi.

Bir keresinde Punk Hazard adını ağzından kaçırdığını hatırlıyordu. Ancak oraya nasıl gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Punk Hazard, bir masal gibi herkesin bildiği ancak kimsenin gerçek anlamda görmediği ya da gitmediği bir yerdi.

Orman ruhları tarafından korunan adanın yarısı buz kaplı dağlar yarısı ise laf fışkıran volkanlarla ikiye ayrılıyordu. Söylentiye göre hiçbir yere ve hiçbir şeye bağlı olmayan orman ruhları burayı kimsenin bulamayacağı bir yere gizlemişlerdi.

Hoş, kulağa bir çocuk masalından fazla gelmiyordu. Sonuçta gerçek olmayacak kadar saçmaydı. Orman bile olmayan bir bölgeyi neden orman ruhlarının koruduğu ya da adanın nasıl olup da yarısının donmuş yarısının alevler içinde olduğunu kimse açıklayamıyordu. Hal böyleyken olan bitene inanmanın bir anlamı yoktu.

Genç adam ellerini ceplerine soktu. "Prenses" dedi sakince. "Burada bir şey bulamayacağız gibi görünüyor." Kendisinin bile inanmadığı bir şeyden ona bahsetmesinin de bir anlamı yoktu onun için.

Onu hissedebiliyordu. Bu kadar zaman sonra bile Torin'in gücünün kırıntıları hala buradaydı. Yalan'ın güçlü günahı ve en büyük kardeşi bir zamanlar buradaymış belli ki. Ancak işin aslı yenildiğinde ya da hapsedildiğinde burada değilmiş.

Genç kadın gözlerini kapatıp bir süre öylece durdu ve onun gücünün kırıntılarını hissetmeye çalıştı. Torin her nereye gittiyse orada hapsedilmiş olmalıydı. Ne yazık ki geçen zaman içinde gücü yok olmaya yüz tutmuştu. Takip edebileceği bir güç yoktu ortada.

Torin en büyük kardeşti. Üstelik nereden bakılırsa bakılsın çok güçlü bir iblisti. Bir yerlerde bir şeylerin olabileceğine çok emindi. Melekler bu kadar mı güçlü bir şekilde saklamıştı.

Ruth, dalgın bir şekilde başını çevirip gece iblisine döndü. Bu adam onun sesini duymasa binlerce yıl daha o buzun içinde kalabilirdi. "Konstantinova ile yakın arkadaştın" dedi sakince. "Ona odaklansan belki sesini duyabilirsin"

En başından beri onun sesini duysa muhtemelen daha mutlu olurdu. Jagan, elleri ceplerinde sessizce bir süre durdu. "İçgüdülere fısıldayan bir kadınla hislere konuşan arasında büyük bir fark var" dedi en sonunda. Gözlerini onun gözlerine dikti. "Ben hissetmiyorum"

Ruth tek kaşını kaldırdı ve bir süre ona baktı sessizce. Kadından yayılmaya başlayan güç erkeği sardı ve çevreledi. Jagan gözlerini sımsıkı kapadı bir an ve olduğu yerde sallandı. "Prensesim" dedi boğuk bir sesle en sonunda. "Beni böyle etkilemenizin bir anlamı yok"

Muhtemelen yoktu. Ancak gücünün ona işlediğini görmek hoşuna gidiyordu. Cehennemde kendi anne babası bile bundan sakınamamıştı. Bütün şeytan ve iblisler ertesi gün son derece bitkindi. Ancak Jagan çok iyi görünüyordu.

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 1- ŞEHVETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin