Bölüm 25

4.9K 469 31
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN... GECİKME İÇİN ÖZÜR DİLERİM... BİLGİSAYARIMDAN UZAKLARDAYDIM... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...

Juvia, onları adanın alev alev yanan bölümüne geçirdi. Jagan, o anda fark etti ki halkın bedeni tuhaf bir şekilde duruma göre değişiyordu. Buzullarla dolu kısımda buz mavisi olan ten renkleri ateşten kısma geldiklerinde kızıla dönmüştü.

Genç kızın, buz mavisi kanatları da aynı şekilde kızıla çalmıştı. Güçlerinin nasıl olduğunu bilemiyordu ancak muhtemelen onlar da değişiyor gibiydiler.

Cehennem gibi alevlerden yaratılma bir krallığın mensupları olarak Ruth ve Jagan bu alevlerden rahatsız olmuyorlardı. Karanlık alevlerden bir denizin içinde yürüyorlar gibiydi aynı. Genç adam dalgın bir şekilde etrafına bakındı. "Demek siz Punk Hazard'da yaşıyorsunuz" dedi öylesine bir sesle. "Pek de yaşamaya el verişli değil gibi görünüyor"

Genç kız, dönüp ona bakmadı. "Majolar, Punk Hazard'ın yeşil olduğu zamanlardan beri burada" dedi sakince.

Majo ırkı hakkında daha önce hiçbir şey duymamıştı. Böyle bir ırkın varlığından haberdar bile değildi.

"Majoları daha önce hiç duymamıştım" dedi Ruth sakince. Hemen Jagan'ın yanında yürüyordu. O da kadınla meraklanmış gibi görünüyordu.

Juvia, bir an durup yan gözle ona baktı. Ardından tekrar yürümeye devam etti. Sessizlik uzadıkça onun herhangi bir şeyden bahsetmeyeceği belli olmuştu.

Bir şekilde Jagan, kadına güveniyordu. Kardeşini istiyordu ve başka bir beklentisi yoktu. Bu halk gerçekten izoleydiler. Belli ki meleklerle şeytanları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı ama umursamıyorlardı da. Tek istedikleri bir başlarına kalmak gibi görünüyordu.

Gerçekten Kral Samael burada bir savaş verdiyse ve burayı bu hale getiren şey o savaşsa ve Torin, bu yaratıklardan biriyle hapisse gerçekten de haklıydılar. Yeteri kadar zarar görmüş oldukları bir gerçekti.

Genç adam sakin bir şekilde yanına baktı. "Böylesi izole bir yeri nasıl bulabildiğimi hala bilmiyorum" dedi dalgın bir şekilde.

"Punk Hazard, ölümden beslenir" dedi Juvia arkasına bakmadan. "Ölüm, anındaki herkes onu bulabilir."

Bir özelliği olduğu kesindi. Hiçbir şey olan biteni açıklamıyordu. Ne burayı ne de onları ama yine de bütün bunlara kafayı takmayacak kadar Torin'e odaklanmıştı.

Alevlerin arasından bir mağaraya girdiler. Tuhaf bir şekilde bu mağara karanlık alevlerden etkilenmiyor gibiydi. İçerisi oldukça serin ve ferahtı. Karanlıktı ama gözün göremeyeceği kadar değildi. İçerisi tuhaf bir alacakaranlık bir görünüşe sahipti.

Mağaranın derinlerine ilerledikçe güneşin ilk doğduğu zamanki kızıl renge bürünmeye başladı. Mağaranın tam içinde alan genişliyordu. Geniş dairenin ortasında kocaman bir ağaç yükseliyordu.

Çok güzel bir histi. Büyülenmiş bir şekilde hem Jagan hem de Ruth, büyülenmiş bir şekilde ağaca bakakaldılar. İkisinin elleri birbirine kenetlendi. O ağaç her neyse çok büyük bir güç yayıyordu.

Juvia sakince ağaca doğru ilerledi. Ağacın dallarından tuhaf bir meyve sarkıyordu. Siyah elmaya benzeyen meyvenin içinde karanlık bir ışık çıkıyordu.

Genç kız, sırtındaki mızrağa uzandı ve hızlı bir hareketle silahını çekip dallarındaki meyvelerden birini kopardı. Meyve eline düştü. Meyveyi havaya fırlattı ve havada ortadan ikiye böldü. Meyvelerden biri Jagan'ın diğer yarısı ise Ruth'un eline düştü.

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 1- ŞEHVETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin