Bir damla zehrin, koca bir okyanusu yok ettiğini bildiğim gibi, derin bir hıçkırığın büyük kahkahaları dindirdiğini bilmek berbat bir hismiş. Saf mavinin rengi, cehennemin kızılında pişince değişirmiş umutlar. Geri de kalan saf duygular, yitirilen hayallerin artında ezilirmiş. Tek bir söz bile acıtsa canı, onu sevmek bile unutmaya yetermiş.
Ve şunu da anladım ki; Ruha atılan dikiş tutmazmış.
Sevdim...
Daha çok yeni ama yıllardır seviyormuş gibi, daha yeni tanıdım ama en çok ben tanıyormuş gibi sevdim. Onun kalbinin ritimlerini kalbimin ritimlerine denk getirerek sevdim.
Karşılığını biraz aldım, biraz alamadım.
Bencil davranmak istemiyordum ama beni buna mecbur bırakıyordu. Umutsuz iç çekişim odanın içinde dağılırken gözlerimin kısık aralığından yaptığım resime bakmaya devam ettim. Ne çizdiğimi bilmiyordum. Uykusuz ve yorgundum. Sabaha karşı gelen Sehun uyuduktan ve bulduğum hapları tekrar cebine koyduktan sonra uykum olmasına rağmen kendimi odaya hapsetmiştim ve aralıksız tam olarak beş saattir resim yapıyordum.
Tuvalin üstüne attığım anlamsız çizgilere ve koyu renklere baktım. Hava aydınlanmış gelen güneş gözlerimi acıtmaya başlamıştı. Sehun hâlâ uyuyordu.
Elimdeki fırçayı tuvalin üstünde birkez daha gezdirip geriye çektim ve suyun içine bıraktım. Yaptığım resimden utandığım için tuvali alıp duvarın kenarına ters bir şekilde koydum.
Temiz ve bembeyaz bir tuval aldım önüme. Yeni bir fırçayı önce mavi boyaya bastırdığım sırada kapı açıldı ve içeriye Sehun girdi. Ona bakma gereği duymadım. Maviye daldırdığım fırçayı tuvalin üstünde gezdirmeye başladım.
"Gün aymış." diye mırıldandı Sehun. Sesinde hiçbir şey yoktu. Yakalamaya çalıştım ama yoktu işte. Boyalı parmağımı üstümdeki önlüğe silerken başımı omzuma yatırıp çizmeye devam ettim. "Yorgun görünüyorsun."
Oldukça fazla yorgundum.
Aldığım soluk titrek bir şekilde ciğerlerimi şişirirken Lia'nın odanın içinde koşturduğunu fark ettim. Bulduğu bir boyanın tüpünü dişlerinin arasına kıstırıp onunla oynamaya başladı.
"Luhan?" dedi Sehun tekrar. Tuvalin arkasına geçerek çenesini tuvalin üstüne yasladı. "Konuşmayacak mısın benimle? Dün gece erken gelemedim çok üzgünüm ama işim çıkmıştı ve... Konuştuklarımızı hatırlıyorum, özür dilemekten başka çarem yok. Çok özür dilerim."
Aynı anda o kadar fazla şey yapmıştı ki bir özürle geçmiyordu işte. Ben Sessiz kalmaya Sehun konuşmaya devam etti.
"Çorbanın tadına baktım, çok güzel olmuş." dediğinde gülmek istedim. Dediği bu şey hoşuma gittiğinden değil, çocuk kandırır gibi beni bir iltifatla kandırmaya çalıştığından. "Luhan."