Bizim için indirdiler bu bulutları yere,
Başımızın üstüne koydular,
Ayağımızın altına aldılar.
Ne zaman başımızın üstündeki bulutlardan bir yağmur düşse, ayağımızın altındaki güneşe çarpardı. O zaman bir gökkuşağı ikimizin arasında bir yerde ansızın aydınlatırdı bizi.
Parmaklarım arasında dengelediğim ve çantamın diplerinde zorla bulduğum parfümü üstüme boca ederken derin bir nefes aldım. Suho ile buluşmam gerekiyordu, bu yüzden hazırlanıyordum ama bir yandan da Sehun'a ne diyeceğimi düşünüyordum.
Kesinlikle bir sürü soru soracaktı.
Elimdeki parfümden birkaç kez daha sıkarken, odanın kapısının aralandığını işittim. Onun geldiğini sakin adımlarından hissediyordum ve yine hissetmiştim. En son odasında benim mahvettiğim çizimi tamamlamaya çalışıyordu.
Yatağın üstüne kendini bıraktığını gördüm. Kaç saat olmuştu ki o sandalyeden kalkmayalı? Ona, ideallerine, idealleri uğruna olan inadına imrenmiştim. Onu düşünürken telaşlanan parmaklarım şişeyi yere düşürdüğünde sinirle omzumun üstünden Sehun'a baktım. "Senin yüzünden oldu işte! "
Her zaman ki saçmalıklarımdan biri olduğu için beni kaale almamıştı. Yorulduğunu biliyordum. Bana karşılık bile vermemişti. Pişman olarak mırıldandım. "Özür dilerim, senin hatan değil tabii ki. Benim seni düşünerek heyecanlanmam senin hatan olamaz."
Başını salladı uykulu uykulu. Geceden bu yana, yani öğlen saatine kadar oturmuştu. Saçlarımı düzelttim ve şişeyi yerden alma gereği duymadan karşısına dikildim. "Sehun, çok mu yoruldun ki?" diye sordum mahçup bir tavırla. "Benim yüzümden kaç saattir uykusuzsun. Çok özür dilerim. Sana bu kadar zahmet çıkarmayı istemezdim ama..."
"Sen ne kokuttun burayı?"
Ha? Dediklerimden çok parfüm kokusuyla mı ilgilenmişti yani? Ben içinde olduğum için rahatsız olmuyordum ama o daha yeni geldiği için sevmemiş olabilirdi. "Parfüm." diye şımarıkça cevapladım. "Çantam da buldum, çok güzel kokuyordu."
Yavaşça ona yaklaşıp yanına oturdum. Kastığımdan habersiz bedenim gevşerken parmağımla omzuna dokundum ve boynunda turladım. Sertçe yutkundu. "Benden etkileniyor musun?" diye sordum cüretle.
Güldü. "Akılsız, dün ağzında öpülmedik yer bırakmadım, bu soruyu nasıl sorabiliyorsun?"
Öpüşmekten bahsetmiş, göğsümü telaşlandırmıştı. "Beni yine öpecek misin? Ona göre ben de seni öpeceğim."
Yatağa uzandı. Kollarını başının altına alırken, "Saçmalamaya devam et." diye mırıldandı sessizce. "Uykum geliyor."
Huysuzca saçmaladığım birkaç dakikadan sonra boynumdaki mavi fular'ı onun boynuna sardım. Kısık gözleriyle beni izlerken derin bir nefes aldığını işittim. "Ne yapıyorsun?"