Hayat bir sondan ibarettir, başlamayı bilirsek eğer...
Bir sonu sevmek, bir sonu düşlemek... Bunlar kulağıma çok değişik geliyordu önceden. Ne bileyim, acısız bir ölüm ya da unutulmaz bir sondan bahsediyorum belki de. Doğanın kanunu buydu, doğar, yaşar ve ölürdük. Sonumuzu bilemeyiz ama bir sonun olduğunu biliriz. Onunlaydım, benimleydi ve bu bir son sayılırdı. İlk ve son. Sanırım iyi bir kapanış olurdu bizim için. Evet, yan yanaysak eğer, her son bir başlangıç sayılırdı bizim için.
Yeniden doğup, yeniden sevmek ve yeniden ölebilmek için.
"Luhan, bırak artık şu telefonu."
Sehun yanımda milyonuncu kez homurdanırken omuzlarımı silktim ve oyunuma aynı hevesle devam ettim. Aslında okula gitmem gerekiyordu ama daha zamanım vardı bu yüzden biraz daha oynayabilirdim. "Bak, geç kalacaksın."
"Sehun susar mısın artık?" Koltuğun üstüne uzattığım bacaklarımdan birisini diğerinin üstüne attım. "Şunu da öldüreyim."
"Çağırmayacağım bir daha." dedi Sehun. Bacaklarımı kaldırıp altına oturduktan sonra kollarını göğsünde birleştirdi. "Geç kaldığını anlayınca evin içinde deli gibi koşturmanı keyifle seyredeceğim."
Ona hiç aldırmadan oyunu oynamaya devam ederken, "Sabah sabah nasıl takım arkadaşı buldun acaba?" diye sordu Sehun. Mikrofonu bir kez daha kapatmak zorunda kalmıştım.
"Seokjin'le oynuyorum." dedim umursamazca. Mikrofonu açtığımda Seokjin telefonun diğer ucundan homurdandı. "Babalık kızıyor mu?"
Sehun mırıldandı. "Terbiyesiz çocuk."
Ona kötü bir bakış attım. "O bana hep kızıyor." Sehun'un gözlerini devirdiğini gördüğümde tekrar ekrana düşürdüm bakışlarımı. "Dün gece bana bir sürü nasihat verdi. Neyse ki haksızdım, ağzımı açamadım."
"Ağacın arkasında birisi var!" diye çığlık attı Seokjin. Sehun bana tip tip bakarken hiç umursamadan Seokjin'in söylediği yerdeki oyuncuyu vurdum. "Yaşına veriyorum."
"Ben de," dedim gülerek. Sehun burada yokmuş gibi konuşmamız onun umurunda değildi zaten. "Sonuçta on sekizlik bir çıtırla aynı evde kalıyor. Kendisini yaşlı hissediyor olmalı. Ah, çok kötü bir durum..."
Sehun, "Alt tarafı yirmi altı yaşındayım." diye homurdandığında derin bir iç çektim. "Yaş kompleksi var bir de." dedim onu hiç duymamış gibi yaparak. "Yaşlandığını asla kabul edemiyor."
"Çok normal." dedi Seokjin. "Ben olsam, ben de asla kabul edemezdim. Yirmi altı'dan bahsediyoruz Luhan. Umarım hiç büyümem."
Korkunç bir şeyden bahsedermiş gibi başımı iki yana salladım. "Gözlerimizin kenarlarının kırıştığını düşünebiliyor musun?"
Seokjin gelişi güzel mermilerini harcarken, "O zaman son çare estetik diyorum." dedi.
Koltukta resmen ters dönerken Sehun hâlâ bana garip garip bakıyordu ama umursayan kimdi ki? Ben eğleniyordum burada. "Telefonumun şarjı bitiyor." diye mırıldandım kendi kendime. Seokjin garip bir ses çıkarıp beni onayladığı sırada aniden vurulduğum için çığlık attım.
"Ya ama ya..." diye sızlandım bacaklarımı havada sallarken. "Ben bunu saymıyorum, bana ne?"
"Geç kalıyorsun."
Oyunu kapatıp telefonu orta sehpanın üstüne bırakırken ayağa kalktım. Zaten giyinmiştim, bir tek ceketimi giymek kalmıştı. "Sehun bana para lazım."