Karanlığın içine akan acı, sol göğsümün altındaki kalbimden besleniyordu. Bütün algılarımın ve renklerinin, zihnimden ve ruhumdan sıyrılıp bir kaosa esir düştüğü sarsıcı anlar sakat ruhumdaki çığlıkları dahi bastırıyordu.Yankısı hâlâ kulağımda olan o sesle beraber gözlerim de hâlâ yere damlayan kan'daydı.
Çok sonra fark etmiştim.
Akan kırmızı sıvı bana aitti.
Acısı karnımda bir yerlerde ama bütün bedenimi sarsacak kadar kuvvetliydi. Gözlerim hissettiğim sızıyla yaşarmış ve kısılmıştı. Bunu elbette beklemiyordum, ölmesi gereken ben değil o'ydu ancak neden korkmuyordum?
Parmaklarım üstümdeki gri tişörtümü iğrenç bir renge boyayan ve dehşet verici bir şekilde acıyan yaranın üstüne gitti. Kurşunun yakıcı hissini tüm iliklerimde hissediyordum.
"Luhan!"
Zihnimdeki tüm mantıklı açıklamalar yerle yeksan olurken, Sehun'un gür sesi inletti kulaklarımı.
Dizlerimdeki tüm güç bir anda çekildi ve bana tutunma fırsatı dahi vermeden yere düştüm. Vakitsiz acı, aniden yerleşmişti bedenime. Ne olduğunu kavramak için bilincimi tazelemem gerekiyordu. Sehun'un gür sesi kulaklarımda silik izler bırakırken nefes almak istedim ancak yapabildiğim tek şey bir inilti bırakmak oldu.
Gözlerimi üstümdeki tişörtten çekip karşımda dikilen bedene çevirdim. Luhan dehşet içinde bana bakıyordu ve sanırım nefesini tutmuştu. Kıpırdamıyordu.
Titreyen dudaklarımdan kopan başka bir inilti sessiz salonu doldururken, canımın gövdemden çekildiğini hissettim. Acı çoğaldıkça ben eksiliyordum. Varlığım, kanım, nefesim eksiliyordu. Dağınık bir zemin gibi olan kahverengi gözlerimin aralığından bana doğru koşan Sehun'u gördüm. İnandığım her şey üzerine yemin ederim ki, onu bana koşarken görmek güzel şeydi.
Kaldığına inandığım tüm gücümle bacaklarımı parkeye yaslasam da, ayaklarım zemine tutunamadan kaydı. Etimden et koparılıyor ve hiç hissetmediğim bir acı hissediyordum. Gözlerimi kaldırıp önümde diz çöken Sehun'un gözlerine baktım. Girdiği şokla bembeyaz kesilen suratının gözlerimin gördüğü son şey olmasını istedim.
Acıyla oturduğum zeminde, bedenim infilak olurken bana ait bir şeyler vardı. Kan.
Bu ev daha önce hiç bu kadar kan görmüş müydü emin değildim. Ama şu an zemine serilen benim kanım bile olsa, evimizi kirlettiğim için kendimi çok kötü hissediyordum. "Bana bir bez getirin!" diye bağırdı dehşet içinde. Başını çevirip diğerlerine baktı. "Durmayın orada öyle, bana bir şey getirin!"
"Canım yanıyor." dedim ağlamaklı bir sesle. "Oh Sehun..."
"Sus," dedi sayıklarcasına. "Yalvarırım... Lütfen sus."