Boşlultaydım. Yer yoktu, basamıyordum. Gökyüzü vardı ama erişemiyordum. Sadece sallanıyor, boşlukta süzülüyordum. Bağımsızdım. Bazen boşlukta sallanan bacaklarım ağrıyordu ama bu, yere basıp çaresizliğe koşan bacaklardan daha iyiydi. Yere basıp, amansızca koşmaktansa, boşlukta yürümeyi tercih ederdim.
Çünkü taşa takılmayı değil, bulutlara takılmayı isterdim.
Sehun'un gözleri benden bir an olsun ayrılmazken hüzünlü ve koyu hissediyordum. Bir tuvalden daha çok, siyah bir buluttum. Buna az önce kurduğum cümlenin sebep olduğunu biliyordum.
Nasıl böyle bir aptallık yapmıştım?
Sehun, "Ne?" diye sorduğunda birkez daha öksürüp gülmeye zorladım kendimi.
"Yani," diye başladım saçmalamaya. "Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla aşıkmışsınız işte birbirinize. Ondan öyle söyledim ben." Eh, fena sayılmazdı. Şaka yapıyorum. Berbattım. Derin bir nefes aldım. "Çok sıcak oldu ya..." Resmen koştura koştura bahçeye çıktığımda hızımı alamadım ve spor ayakkabımın tutunamadığı karlı bir alanda kayıp düştüm.
Gözlerimi açtığımda dört tarafımda da duvar vardı. Nereye düştüğümü düşündüm bir süre ve sonra evin bodrum katının önündeki o boşluğa düştüğümü fark ettim. Duvarlar çok yüksek olmasa da tek başıma çıkamayacağım kadar yüksekti. "Bir bu eksikti ya."
Sehun bir anda duvarın üst tarafında belirdi. Bana şaşkın şaşkın bakınca omuzlarımı siktim. "Ayağım kaydı."
"Of Lu..." diye homurdanıp aşağıya atlayınca gereksiz bir çığlık attım ama o buna aldırmadı. "Korkmadığını duymak istiyorum." dedi elimi tutup beni kaldırırken. "Sana, seni her durum ve şart için koruyacağımı söylememe gerek yok. Bunu zaten biliyorsun?"
"Ben de korurum," dedim sesime gizlenmiş tebessümleri bastırma gereği duymadan. "Çenemle öldürürüm hepsini."
"Kimi?"
"Ne bileyim ben."
Gözlerini devirdi tekrar. Ardından, "Sırtın sızladı mı?" diye sordu bana yaklaşıp. Evet, sırt üstü düşmüştüm.
Mırıldandım. "Dudaklarım kadar değil."
Düştüğüm yer umrumda değildi. Ya da kaburgalarımda ki anlık acı. Şu an umrumda olan yüzüme dökülen sıcak nefesiydi. "Bir an önce buradan çıkmazsak çok fena şeyler yapacağım." dedi bacaklarımı titreten bir sesle. "Çok fena."
Hiç çekinmeden dudaklarının üstüne fısıldadım. "Yapsana. Durma, hadi yap."
Hırladı. "Sadece irademi deniyorum."
"Ne durumda?" diye mırıldandıp dudaklarımı dudaklarına dokundurdum. "İraden?"
"Önünde diz çökecek durumda."