Biliyorum Limerence istiyorsunuz ama yazamıyoruuuuum. Beni affedin ve bu bölümün tadını çıkarın, sizi seviyorum.
Oh Sehun.
Bana kendimi çoğu zaman aptal gibi hissettiriyordu. Onun aklına yetişemiyor, sadece izleyebiliyordum. Hissettirmeyi istediği bu olmadığını biliyordum elbette ama akıllı olmaya ve akıllıca düşünmeye engel olamayarak beni düşüncelerimin zavallılığıyla yüzelştiriyordu. Kader bizi birbirimizden ayıramıyordu. Eğer öyleyse, şayet kader bize acıyarak bizi birbirimizden ayırmadıysa, ona borçluydum. Çünkü bazı insanlar, bazı eksiklikleri tamamlansın diye eksiktir. Ben onun tarafından tamamlanmak için eksiktim. Aptaldım, çünkü o yanımdayken akıla ihtiyacım yoktu. Dağınıktım, çünkü o topluyordu. Çok konuşuyordum, çünkü o az konuşuyordu. Beni tamamlıyordu.
47, 48, 49...
Zıpla!
50.
Ellerimin arasındaki ipi savurarak yorgun bir şekilde dizlerimin üstüne çöktüğümde, Sehun'un baygın gözlerle bana baktığını biliyordum. Tam elli kere, durmadan ip atlamış ve sonucunda soluk soluğa kalmıştım. Güneş kendini tam olarak gösterdiği için bahçedr kahvaltı edebileceğimi söylemiş, beraber kahvaltı yapmıştım ama hemen sonra benim elli beş kere ip atlayamayacağımı söylemişti.
Atlayamamıştım.
Ah, zafer sırıtması dudaklarındaydı.
Jongin, Kyungsoo, Chanyeol ve Baekhyun'da bize katılmış benim bu halimi keyifle izlerlerken, "Su," dedim kuru dudaklarımla. "Suyu verir misin?"
Bembeyaz parlak dişlerini avucunda duran yeşil elmasına geçirerek iri bir lokma aldı. "Terliyken su içilmez."
Gözlerimi devirerek bedenimi tamamen yere devirirken sırtım çimlerle buluştu. Kollarımı iki yana açıp gözlerimi havaya çevirdim. Hava temiz, açıktı. Kuşların kanat çırpışı ve bulutların iç içe geçişini izlediğim birkaç saniyenin ardından, "Oh Sehun," diye sızlandım. "Çok kötüyüm."
Ayağa kalkıp yanımda diz çöktüğünde ona baktım. Gözlerini alnımdaki bandanada gezdirdi ve genzini temizleyip gülüşünü bastırdı. "Baksana kalbim nasıl atıyor." Elini tutup göğsüme yerleştirdiğimde sağ göğsümdeki elini sol tarafa taşıdı. Bozuntuya vermedim. "Sen yaklaşınca daha da bir hızlandı sanki, git buradan."
Gözlerim bu sefer çimlerin üzerine kurulan Chanyeol ve Baekhyun'a kaydı. Gülüyorlardı. Onlara baka baka bağırdım. "Gülecek birisi varsa o da benim! Siz çirkinliğinize ağlasanıza! Hakkınızı ben yemişim, sizin güzelliğinizi almışım siz gülüyorsunuz..." Nefesim daha fazla konuşmama izin vermedi. "Kimse size prenslere gülünemeyeceğini öğretmemiş galiba?"
"Nefes al." dedi Sehun. Elinin tersiyle alnımı sildikten sonra hafifçe gülümsedi. "Kim sana elli beş defa ip atla dedi ki?"
Bağırdım. "Sen!"