SANRI (BÖLÜM 28)

882 82 40
                                    

Bazı anlar gelir ki, yanağınıza akan göz yaşı bile yanaklarınızı yakar. Öyle anlar gelir ki, sanki kulak zarınız delinir, boğazınızdan yukarıya pençeleri keskin olan eller canınızı yaka yaka ilerler. Canınız yanar, kafanızın içindeki basınç sizi öldürecek diye korkarsınız.

Tıpkı benim gibi.

Korkuyorum.

Zihnimin kapandığını hissetmiştim ama bu sefer o kadar hızlı kendine gelmişti ki buna ben bile şaşırdım. Sadece gözlerim kapalıydı ve ben her şeyi hissediyordum.

Bedenim soğuktan titriyor, çıplak kollarımda yerdeki çimlerin varlığını hissediyordum. Burnumdan içeriye sızan soğuk tüm iliklerimi uyuşturmuştu. Mezarlığın güvenliği birkaç kez yanıma gelmişti ama ona cevap vermemiştim. Ağlıyordum. Yapabileceğim tek şey buydu sanki.

Şu an kalkıp eve gitmek istesem tek bir adım atamaz, yere düşerdim. Bunun bilincinde olduğum için olduğum yerden hareket etmiyordum. Hıçkırıklarım sessiz iç çekişlere dönmüştü çoktan. Öylece bilinçsizce yatıyordum.

Birkaç ayak sesi duyar gibi oldum. Soğuktan moraran parmak uçlarımı çimlerin üzerine daha çok bastırdım. Zihnim git geller yaşıyordu. "Luhan," dedi Sehun sayıklarcasına. Hareket edemedim. Buz kesmiştim. Bedenimde hissettiğim sıcaklık onun kabanından geliyordu. Muhtemelen kabanını üstüme bırakmıştı. Bir şeyler söylediğini duyuyordum ama ne söylediğini ayıramıyordum. Harfler birbirine karışıyordu.

Bacaklarımın ve kollarımın altında kollarını hissettim ve bedenim saniyeler içinde havalandı. Bir kolum aşağıya sarkıyordu. Onu kaldırmak için herhangi bir girişimde bulunmadım. Yürümeye başladığını hissediyordum. Yüzümdeki bakışlarından da haberim vardı. Rahatsız edici bir ilgiyle izliyordu.

Beni kolayca arabasına taşıdıktan sonra kapıyı kapattı ve kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı. Uyku ile uyanıklık arasındaki o ince çizgide dolaşıyordum. Ruhumun dizginleri artık benim elimde değil, zihnimdeki yaralı çocuğun ellerindeydi.

Acının nöbet tuttuğu bilincim, nihayet kapanmaya başladığında biraz olsun uyuyabileceğim için huzurlu hissediyordum kendimi. Yine de ne olursa olsun Sehun'un yanında uyuyacağım için güvendeydim.

Bunu hissetmiyor, biliyordum.

Güvendeydim.

🌺

İki türlü insan vardı. Biri; uçurumun etrafında diken üstünde yaşamayı tercih eder, diğeriyse; direkt olarak kendini uçurumdan aşağıya iterdi. Bir insan kendi kendini uçurumdan aşağıya itebilir miydi? İterdi. Kahrolası düşüncelerin kendine ait nasırlı elleri vardı ve eğer isterse seni gözünü dâhi kırpmadan en dibe itebilirdi.

Ben, o nasırlı ellerin beni itmesini bekliyordum.

Gözlerimin üstünde tonlarca yük varmış gibi hissediyordum. Burnum yanıyordu ve bedenim ateşler içindeymiş gibi terliyordu. Alnıma biriken nemi hissediyordum. Hasta olmuş olma ihtimalim yüksekti. Aldığım sık nefesler göğsümü hızla şişirirken gözlerimi zorlukla araladım. Gözüme ilk çarpan şey odamdaki dolabımdı. Karanlık odayı dışarıdan vuran ışık delip geçiyordu.

Yorgun bakışlarımı başka bir yere taşıdığımda Sehun'un yatağın biraz uzağındaki berjerde oturduğunu gördüm. Dirseğini bükmüş ve alnını elinin içine yaslamıştı. Muhtemelen uyuyordu.
Düzenli bir şekilde aldığı nefesleri duyuyordum. İçli bir nefes aldım ona bakarken, ardından gözlerimi kendi üstüme çevirdim. Kolumda bir serum iğnesi vardı. Serumun aktığı kolum diğerine göre daha soğuktu.

KAFES/HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin