ÇS 17

129 8 0
                                    

Duyduğum şeyle dizlerimin üstüne çökmüştüm. O...o ölmüş olamazdı. Ben onu yeni kazanmaya başlamışken...gidemezdi, bırakamazdı beni.

Gözlerimden yaşlar boşalırken omzumda bir el hissettim. Yoksa Dolunay mıydı? Hepsi şakaydı, seni kandırdım mı diyecekti?

Arkamı dönünce hayal kırıklığına uğradım. O Dolunay değildi. Ay Parça'mı kaybetmiştim. Geri gelmeyecekti.

"Durukan, Dolunay'dan bir haber mi var, ona bir şey mi olmuş, neden ağlıyorsun?.."

Cevaplayamayacağım soruları art arda sıralarken ben sadece yüzüne bakıyordum. Nasıl söylerdim arkadaşın benim yüzümden ölmüş olabilir diye?

"Durukan konuşsana! Ona bir şey mi oldu, bulundu da mutluluktan ağlıyorsun yoksa? Haydi beni ona götür. Çok özledim onu."

Birden gülmeye başladı. Ardından da ağlamaya... O da kafayı yemişti iyice. Bulunması umuduyla yaşıyordu resmen.

"Nisa ben özür dilerim. Bunların hepsi benim yüzümden. Ben hayatınıza girmeseydim Dolunay şu an senin yanında olacaktı. Özür dilerim, çok özür dilerim."

"Senin yüzünden değil ki. Hepsi D midir nedir, onun yüzünden."

Gözümden bir yaş düştü. Hepsi benim yüzümdendi işte.

"Durukan yoksa Bay D...sen misin?"

Sadece yüzüne baktım.

"İnanamıyorum! Ona bir ay acı çektiren sensin. Kendimi avutmuştum ben Durukan her şeyi düzeltecek diye. Aslında her şeyi mahveden sendin."

Birden durdu ve üstüme gelmeye başladı.

"Seni öldüreceğim. Her şey senin yüzünden. Onun yaşadığını bile bilmiyoruz. Hepsi senin suçun. Eğer sağ salim geri dönmezse seni yaşatmam."

"O geri gelmezse senden önce ben öldürürürüm kendimi. Sana gerek kalmaz. Sana söz veriyorum onu geri getireceğim. Eğer getiremezsem cenazemle kalşılaşırsın. O da gelir belki ben ölürsem, kim bilir?"

Telefonum tekrar çalmaya başladı.

"Durukan Bey hastaneye bekliyoruz. Cenazeye otopsi yapılacak. Sizin gelip Dolunay değil mi tespit etmeniz gerekiyor."

Telefon elimden düşmüştü. Eğer Dolunay'sa ben de ölecektim onun ardından.

"Ne cenazesi bu? Dolunay değildir o. O yaşıyor. Dolunay olamaz, değil mi? O yaşıyor."

"Ben...ben bilmiyorum."

"O değil biliyorum ben. Olamaz!"

Birden yere düştü. Sanırım bayılmıştı. Onu kollarıma alıp hemen bir taksi çevirdim. Hastaneye gidektim. Onu acile bırakıp ben Dolunay'a gidecektim. Tabi o Dolunay'sa...

Hastaneye varınca kalbim sanki yerinden çıkacaktı. Nisa'yı acile bırakıp polislerin olduğu yere doğru gitmeye başladım. Ayaklarım geri geri gitse de yüzleşmek zorundaydım.

"Durukan Çınar..."

"Benim. Onu bir an önce görmek istiyorum."

"Buyrun bu taraftan."

Birkaç dakika sonra morgun önüne gelmiştik. O birkaç dakika sanki saatler gibi gelmişti. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Polisin biri kolumdan tutuyordu. O tutmasa olduğum yere yığılıp kalacaktım.

Morgun kapısı açılınca sert bir soğukluk yüzüme çarptı. İçerisi aşırı soğuk değildi ama bana çok soğuk gelmişti. Belki de ölümün soğukluğuydu hissettiğim şey.

Doktor üstünde beyaz bir çarşaf olan yatağa ilerledi. Görmek istemiyordum. Eğer o yatan benim sevdiğimse orada ölürdüm ben de.

Yavaş bir hareketle yüzünü açmaya başladı. Bense içimden o olmaması için dua ediyordum. O saniyeler bir ömür gibiydi. Sonunda yüzünü açtığında olduğum yerde donakalmıştım.
____________________________

Çilekli Süt'ümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin