ÇS 26

115 8 0
                                    

Medya: Durukan & Dolunay ve mezuniyette giydikleri

Bu bölümü 3. kişi ağzından yazdım;)
____________________________

Sonunda mezuniyet bitmişti. Müdür konuşmasını yapıp programı bitirdi. Aileler yavaş yavaş dağılırken Dolunay ailesiyle vedalaştı. Kalbinde büyük bir heyecan vardı. Bir an önce ikinci kattaki balkona çıkmak istiyordu.

Durukan bir anda ortalıktan kaybolmuştu. Nisa ve Rüzgar beraber dışarı çıkmıştı. Durukan ise heyecandan ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Bir yandan korkuyor, bir yandan söylemek için can atıyordu.

Dolunay ailesini uğurladıktan sonra yukarı çıkmaya başladı. Merdivenlerden çıkarken birine çarptı. Siması tanıdıktı ama şu an bunu düşünmeye zamanı yoktu.

"Üzgünüm, biraz acelem var."

"Sorun değil de nereye böyle güzellik?"

"Güzellik?"

"Yanlış anlama, çok güzelsin. Seninle tanışıyor muyuz? Çok tanıdık geldin ama çıkaramadım."

" 'Acelem var' cümlesinin neresini anlamadın?"

"İlk görüşte aşka inanır mısın?"

"İnanırım da ne alaka?"

"Sanırım şu an onu yaşıyorum."

"Sonra yaşarsın, benim gitmem gerek."

Dolunay çocuğun cevap vermesine fırsat tanımadan koşarak merdivenleri çıkmaya devam etti. Şu an kimseyi düşünemezdi. Sanki zaman aleyhine işliyordu. İlk görüşte aşka inanırdı ama bunun ne yeri ne zamanıydı. Daha önce de bunu söyleyenler olmuştu ama Dolunay birini sevdiği için kimseyi istememişti.

Balkona geldiğinde kalbi daha da hızlandı. Sanki kendinden bağımsız çalışıyordu. Balkon korkuluklarına geldiğinde arkasını kapıya dönüp etrafı incelemeye başladı. Birkaç dakika sonra arkasında bir hareketlilik olunca heyecanı sınıra gelmişti artık.

"Bay D sen misin?"

Onaylayan bir mırıltı çıkardı Durukan. O da çok heyecanlıydı ama korkusu heyecanını baskılıyordu. Yavaş adımlarla Dolunay'a yaklaştı. Dolunay kalp atışını hissediyordu Durukan' ın.

İkisi de konuşamıyordu. Durukan iyice yaklaşmıştı. Dolunay'ın hâlâ arkası dönüktü. Arkasına dönmeye cesaret edemiyordu. Ama bu kadar heyecan yeterdi.

O tanıdık parfümü burnuna dolarken arkasını döndü yavaşça, her şey ağır çekimde oluyordu. Gözlerini kapattı Durukan'ı görmeden. Cesaretini toplayıp yavaşça açtı gözlerini. Heyecandan kalbi duracaktı. Karşısında görmeyi beklediği kişi ona tebessümle bakan bir Durukan değildi tabi.

"Durukan sen..."

Cümlenin sonunu getiremeden gözleri doldu.

"Evet Ay Parça'm, Bay D benim."

Dolunay konuşamıyordu. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu sadece. Hayal kırıklığına uğramamıştı. Şimdi her şey yerine oturuyordu.

Bay D'nin diğer erkekleri kıskanıp bir tek Durukan'ı kıskanmaması, Durukan ile yaptığı her şeyden haberdar olması, sahildeki o davranışlar, her zaman onun yaninda olması bunların hepsi açıklıyordu onun Durukan olduğunu.

Şaşkındı ve ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Bir yandan mutluydu, sadece başka biri olduğunu sanmıştı. Durukan'ın da burnu kızarmıştı. Ağlayamıyordu sanki.

Dolunay daha fazla beklemeyip beline sarıldı. Daha fazla ağlamaya başlamıştı. O da bilmiyordu neden ağladığını. Mutlukluktan mı, şoktan mı bilmiyordu. Durukan ilk başta şaşırsa da sarılmasına karşılık verdi.

"Ay Parça'm daha önce söz vermiştin. Mutluluktan da olsa ağlamak yoktu. Şimdi neden ağlıyorsun?"

"Ben... Ağlamıyorum ki." deyip hızlıca gözlerini sildi. Hâlâ çok yakınlardı. Durukan'ın gözleri Dolunay'ın dudağına kaydı. En büyük hayaliydi onun çilek dudaklarının tadını alabilmek. Dolunay da aynı şekilde bakıyordu ona.

Durukan vakit kaybetmeden dudaklarını bastırdı Dolunay'ınkilere. İkisi de kapatmıştı gözlerini. Dolunay kendini onun öpüşüne karşılık verirken buldu.

Ayrıldıklarında ikisi de kaçırmıştı gözlerini. Dolunay'ın yüzü kızarmıştı. Ne zaman utansa kızarıyordu yanakları. Bir şey demeden dışarı çıktılar. Peki şimdi ne olacaktı? Dolunay da öpmüştü onu. Beklediği tepkiyi vermemişti. Şaşkındı hâlâ. Ne zamandır beklediği dudakların tadına bakmıştır az önce. Ve Dolunay da karşılık vermişti.

Boşuna korktuğunu anlamıştı. Dolunay kötü bir şey dememişti. Daha doğrusu hiçbir şey dememişti. O da seviyordu demek ki.

Hiç konuşmadan Rüzgar ve Nisa'yı bulup arabaya bindiler. İkisi de konuşmayınca Nisa bir şeyler olduğunu anlamıştı.

"Siz iyi misiniz?"

Sadece kafasını sallamıştı ikisi de. Dolunay şoktaydı hâlâ. İstemeden karşılık vermişti ona. Ne olacağını bilmiyordu bu saatten sonra. Ana bir süre düşünmeliydi. Bir anda kabullenip sevgilim diyemezdi ya ona.

Kaç aydır yakın bir arkadaşı gibiydi, onu sevdiğini tahmin bile etmemişti. Ona iyi geliyordu Durukan. Onu sevdiğinden emin değildi. Ama bazen kalbi hızlı atıyordu onun yanında.

Eve geldiklerinde Dolunay bir şey demeden indi arabadan. Yorgun hissediyordu. Duyguları çok karışıktı. Sadece uyumak istiyordu. Bu konuyu sonra konuşacaktı Durukan'la. Şimdilik ikisinin de dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Dolunay eve girince odasına çekildi hemen. Nisa bir şey diyemiyordu. Bir sure yalnız kalsa iyi olacaktı sanırım. Sonra anlatırdı bugün olanları. Bay D bugün ona kimliğini açıklayacaktı. Acaba beklediği kişi mi çıkmamıştı, ya da sevmediği biri? Tahmin yürütmeyi bırakıp o da odasına gitti.

Durukan ise ne hissedeceğini bilmiyordu. Eve geldiğinde o da kendisini odasına attı hemen. Üzerini değiştirip yatağına yattı. Çok düşünüyordu. Belki de sadece zamana bırakmalıydı. Sonuçta en yakın arkadaşının onu sevdiğini öğrenmişti Dolunay. Hak veriyordu ona. Evet dememişti. Ama hayır da dememişti.

Hem Durukan hem de Dolunay düşünürken uyuyakalmıştı. Bu konuyu Dolunay hazır olduğunda konuşacaklardı. Durukan kaç sene beklemişti. Biraz daha bekleyebilirdi. Sadece biraz zaman... Her şey güzel olacaktı vakti gelince.
________________________

Çilekli Süt'ümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin