Ona söyleyecek çok şeyim vardı. Belki de bu yüzden karşısına çıkmıyordum.
Yaşadığımız her şey -okulun son haftaları dahil, Barlas'ın sürekli Yusuf yerine karşıma çıkması, olayın ikimizin çerçevesinde olduğunu düşünürken o çerçeveye kendisinin ev sahipliği yapması- göz önünde bulundurulduğunda onun Barlas olduğunu anlamak zor olmazdı ama aklımdan öyle bir ihtimal geçmemişti. Belki de hiçbir zaman oturup bu konuyu etraflıca düşünmemiştim.
Aslında, ne zaman aptalca bir şeyler yapsam bunun sebebi genelde düşünerek hareket ediyor oluşumdu. Belki de ilk defa düşünmeden hareket etmiştim ve bu bana pek çok şeyi kanıtlamıştı, kişiliğimde farklılıklar meydana getirmişti ve belki de bu yüzden uzun zaman sonra birine koşulsuz şartsız güvenmiştim.
Boşa çıkmıştı.
Kafamı dizlerime yan yaslayarak yan döndürdüm ve sahile göz attım. Son ses müziğin kol gezdiği bu eğlence alanında ne işim vardı bilmiyordum keza kafam şuan sesi hiçbir şekilde algılamıyordu. Ona kızmaya hakkım yoktu belki, çünkü bunda kimin etkisi olursa olsun insanlara kötü davranmak affedilemezdi. Ama ben de kırılmıştım, bunun onarılmayacağını düşünmüştüm. Kırgınlığım geçmemişti; ben de kırmıştım.
Sonunda, beni bu döngüden kurtaracağını düşündüğüm biri çıkmıştı karşıma ama onun da aylarca benimle eğlendiğini görüyordum. Semih'ten ne farkı kalıyordu ki? Barlas'ın yaptığının yargıladığı davranışlarımdan ne farkı kalmıştı?
"Hey, Ali Rıza Bey gibi bakmayı keser misin artık?" dedi Damla bana bakarak elindeki rimeli indirdiğinde. "Gerçekten gidip o çocuğu yumruklamak istiyorum çünkü."
"Gürültü havamda olmadığımı söylemiştim."
"Hava havanda değilsin aslında daha çok." dedi Selin kızgın bir şekilde. "Seni o odadan sürükleyerek çıkarmasak saatlerce oturacak gibi bir halin vardı Lila."
"Çıkmayacaktım çünkü." dedim. Sonra, derin bir nefes verdim ve omuzlarımı dikleştirdim. Bu kadar basitti işte. Sonra, gözlerime sahilin öbür ucundaki Semih takıldı. Bir yerden başlamak gerekiyordu.
Ayağa kalktım ve siyah şortumun üzerindeki kumları silkeledim. "Nereye?"
"Biraz işim var." dedim doğrudan Semih'e bakarak fakat o beni görmemişti.
Kafamdaki güneş gözlüğünü çıkarıp üzerimde sabitledim ve plajın öbür ucunda doğru çatık kaşlar, biraz gergin dudaklarla ilerledim. O sırada, Yusuf'ların önünden geçtim. Plajın şezlonglarla dolu kısmında bir düzine kişi oturmuş sohbet ediyordu. Beni gördüklerinde kafamı onlara bir saniye bile çevirmememe rağmen Yusuf'un gözlerinin önce beni, sonra şüpheyle Barlas'ı bulduğunu fark etmiştim. Barlas ayaklanır gibi olmuştu ama sonrasında yüz ifademi ve önlerinden jet gibi geçişimi fark etmiş olacak ki çatık kaşlarla olduğu yerde durdu.
"Semih." diye seslendiğimde sesim yalnızca onun duyabileceği gibi çıktıysa da arkamdaki şaşkın gözleri sezebiliyordum, umursamadım.
Beni gördüğünde kahkahası yavaşça yüzünden silindi ama muzip bir ifade orada durmaya devam ediyordu. "Sen yanıma uğrar mıydın?" dedi güneş gözlüğünü kafasının üstünde sabitlerken.
"Uğramazdım," dedim dürüstçe. "Uğramam da." Kaşlarını şaşkınca havaya kaldırdıysa da bir şeylere anlam vermeye çalıştığını görebilmiştim. "Neyse ne. Seninle biraz konuşmak istiyorum, var mı zamanın?"
"Eski bir tanıdığa her zaman vakit ayırabilirim." dedi geniş bir gülümsemeyle fakat yüzümdeki o ciddi ve sert ifade gitmemişti, aksine sesim de onu aratmayacak kadar katı çıkıyordu ve şaşırdığını hissetmiştim. "Tamam." dedim ve önümüzdeki taş merdivenlerden çıkıp sahili aşağıda bırakıp, çimenlik alana doğru ilerleyip parkın yakınında durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truth or Dare? || turtle
Teen FictionLila: Bir çoğu özgüvensiz, arkadaşları olmayan aptallarxd kaplumbağa: ya sen? Lila: Ben ne? kaplumbağa: arkadaşlarının kaçı en sevdiğin rengi biliyor kaplumbağa: kaçı sırf indirimde olduğu için koşa koşa aldığın çantayı kaçırmamandaki mutluluğu gizl...