4.7

600 67 28
                                        


Selim amcaya son bir kez daha veda ettikten sonra Barlas'ın adımlarına uyarak onu takip ettim. Evin bahçeli kısmından biraz ileriye doğru gidip açık alana yapılmış olan garaja gelmiştik, konuşmak için ideal bir yer olmasa da karanlık olduğu için Barlas'la gözgöze gelmem gerekmiyordu ve bu bir dezavantaj sayılırdı.

"Aslında, sana bunu yapmaktan zevk almıyordum ve kötü bir niyetim yoktu." dedi arabanın kapısına yaslanarak.

"İlk günler Yusuf'u dalga malzemesi ettiğin için sana öfkeliydim, fakat sonrasında içindeki değişmek için çırpınan Lila'yı fark ettim." Birkaç saniye bekledikten sonra cümlelerine devam etti.

"Gerçek senin böyle biri olmadığını düşündüm, bu yüzden seni gerçeğe yönlendirdim." Kollarımı kucağımda birleştirmiş, sakince söyleyeceklerinin bitmesini bekliyordum.

"Ben seni değiştirmedim Lila, sadece gerçekleri görmeni sağladım."

"Bunu farklı bir yolla da yapabilirdin." Söyledikleri hemen hemen ona olan kırgınlığımı kırmış olmasa da, söylediklerinde haklılık payı olduğu bir gerçekti.

"Dediğim gibi, amacım seni incitmek değildi." dedi, bu sırada gözlerini kaçıyordu. "Ama incittin."

Barlas'ın endişeli ve hüzünlü olduğu gözbebeklerinden bile anlaşılıyordu. Birkaç saniye öylece durduktan sonra kol saatine baktı. "Seni evine bırakmam gerekiyor."

"Kendim gidebilirim." dedim öne doğru birkaç adım atarak. "Gidebilirsin, ama bu saatte seni evine yalnız yollayacak kadar aptal biri değilim."

"Biraz aptallık barındırdığını kabulleniyor musun yani?" dedim geriye dönerek. "Yaklaşık bir haftadır her gün yüzüme vurulduğu için artık iltifat gibi geliyor."

Sırıtmamak için yanaklarımı ısırmıştım fakat Barlas kendini affetirmeye çalışırken şirin bir erkek çocuğu gibi gözüküyordu, ve bu da işimi daha da zorlaştırıyordu.

Arabanın anahtarıyla kilidi açarak şoför koltuğunun yanındaki koltuğu açarken bana döndü. "Kapınızı da açtım, gelirseniz çok müteşekkir olacağım."

"O kelimeyi söylerkenki yüz ifaden çok garipti." dedim Barlas'ın açmış olduğu kapıdan içeri girerek. O sırada o da yavaşça kapıyı kapatıp kendi koltuğuna geçmişti.

"Aptallık yapmış olmasaydım bu anı daha güzel değerlendirebilirdim." dedi arabayı çalıştırırken.

"Nasıl değerlendirdin?" dedim ve emniyet kemerimi taktım. "Kokoreç yemeye götürürdüm seni, hiç yememişsindir."

"Niye zenginler kokoreç yiyemiyor mu?"

"Hayır, sadece dışarıdan güzel ve narin gibi gözüken bir kızın kokoreç yediğini daha önce rastlamadım." dedi ve tebessüm etti.

"O zaman sana kötü bir haberim var, ben kokoreçe bayılırım." Doğruydu, küçükken sırf kokoreç yemek için babamın peşine takıldığına dair birçok anım vardı.

"Bu öyle bir haberdi ki emniyet kemerimi taktığıma sevindim."

Sonrasında yola odaklanarak arabayı sürmeye devam etti, ben de dikkatini dağıtmamak için pek bir şey söylemedim fakat arabanın içindeki bu sessizlik hoşuma gitmiyordu.

Otele yaklaştığımıza dair bir tabela gördüğümde derin bir nefes alarak kemerimi çıkardım, aslında bunun için gecikmiştim bile.

Barlas da arabayı durdurdu ve kemerini çıkardı, sonrasında bana döndü.

"Özür dilerim, Lila." dediğinde garip bir sessizlik yaşadık. Gözlerimin içine gerçekten pişman bir şekilde bakıyordu. Sanki birazdan gözleri dolacaktı ve ben yumuşayacaktım.

Yumuşadığım bir gerçekti, hatta Barlas'a beni azıcık dahi olsa yüzüme bir siper misali sardığım bu maskeden kurtardığı için minnettardım ama Semih'e de minnettar olduğumu söylemiştim. Yaptığı için minnettardım; yine yaptıkları için kızgındım. Ne farkları kalıyordu ki?

Yine de o farkın ne olduğunu Barlas'a bakınca görüyordum. Sanki durduğu araba değil de çevreme örtülmüş bu zamanda. Benden, içtenlikle özür diliyordu. Sanki kalbimi elleri arasına alıp bir vazo gibi paramparça etmişti ve şimdi de annesinden azar işitmeyi bekleyen bir çocuğun pişmanlığını taşıyordu gözlerine.

O vazoya artık kıyamıyormuşçasına yaklaşan bir çocuğun pişmanlığını.

Omuz silktim ona bakarak. "En azından kokoreç sevdiğimi öğrendin."

Bu onu gülümsetti ve dişleri arabanın karanlığında parladığında aklıma gelen diş macunu reklamını anında def ettim. Ciddi bir anda olduğumuzu göz önünde bulundurmam gerekirdi. "Emin ol hakkında çok daha fazlasını öğrendim."

Gülümseyerek arabadan indiğim sırada, "İyi geceler." diye mırıldandım ve kapıyı kapattım.

Asansöre bindim ve kafamı yorgunca aynasına yaslayarak dinlenmeye çalıştım. Odamın olduğu kata geldiğimde elimin tersiyle ağzımı kapattım ve esnememi def ettim.

Odaya girer girmez üstümü değiştirdim ve yüzümü hızla yıkayarak hafiften yaptığım makyajı temizledim, yorgun geçen bir geceydi ve kızlar çoktan uyumuştu.

Yatağıma gireceğim sırada hemen uyumak istemediğim düşündüm ve bir süre balkona çıkarak klasik bir müzik dinledim. Yıldızlada göz attığım kısa bir sürenin arfından çalan kapı ile ayağa kalktım ve önüne giderek açmadan konuştum. "Kim o?"

"Oda servisi." Sesi duyduğumda şaşkınca kapıyı açtım ve karşımdaki görevli genç adama baktım. Sağ elinin parmakları arasında beyaz bir poşet tutuyordu. "Ben bir şey istemedim."

"Lila Pars değil mi?" dediğinde onayladım ve ellerindeki poşedi bana uzattı. "Size efendim, afiyet olsun." İşi bitmiş olacak ki kısa bir selamın ardından loş koridorda arkasını dönerek kayboldu ve bir şey dememe izin vermedi.

Şaşkınca pakedi açtığımda gelen kokuyla gözlerim açıldı.

Bana kokoreç almıştı.

Ellerimin arasına aldığım ekmeği kaldırdığımda altından küçük bir not kâğıdı düştü.

En azından saat gecenin bir yarısı dahi olsa kokoreçe hayır diyebilecek kadar Külkedisi olmadığını biliyorum?

Truth or Dare? || turtleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin